İDARİ YARGIDA İVEDİ YARGILAMA USULÜ
I.GİRİŞ
İvedi yargılama usulü, idari yargıdaki genel yargılama usulüne göre basit ve hızlı işleyen özel bir yargılama usulüdür. Bu özel usul olan ‘ivedi yargılama usulü’ 18.06.2014 tarihinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda değişiklikler yapılması suretiyle getirilmiştir.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na 20/A maddesinin eklenmesiyle getirilen ivedi yargılama usulü ile idari yargıda görülen bazı davalarda yargılamanın hızlandırılması hedeflenmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere,bu usul idari yargıda sadece belirli konulardaki davalar için öngörülmüş bir usuldür. Davalarda,yargılamanın hızlandırılmasındaki temel amaç,esasen başta sürelerin kısaltılması olmak üzere,genel yargılama usulünden farklı bazı usul kuralları öngörülmesini sağlamaktır.
Bu noktada en üst norm olan ve tüm kanunların bağlayıcı olduğu 1982 Anayasası lafzına bakacak olursak, Anayasa madde 141/4: ‘Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması,yargının görevidir.’ demek suretiyle aslında yargının bu görevini yerine getirebilmesi için, yargının hızlı ve kaliteli hizmet vermesini sağlayacak mekanizmaların yasama organının yaptığı düzenlemelerle hayata geçirilmesi gerektiğini ifade eder.Keza, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı madde 6/1 ifadesinde de benzer şekilde yargılamanın makul sürede yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.
İdari yargıda görülen bazı davaların uzun sürdüğü ve mağduriyetlere yol açtığı bir gerçektir. Özellikle, idari işlemlere karşı açılan iptal davalarında, idari işlemin icrai olma ve hukuka uygunluk karinesinden yararlanma özellikleri nedeniyle, yürütmenin durdurulması kararı verilmediği durumlarda, dava konusu işlemin yürütülmesi devam ettiği için, davanın uzun sürmesi mağduriyetlere yol açabilmektedir.[1]Bu nedenle, idari yargıda kararların, makul bir süre içinde alınması, davacının haklarının korunması bakımından oldukça önemlidir.
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 141.maddesinde düzenlenen makul sürede yargılanma ilkesi uyarınca, devletin yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorunda olduğunu, ancak bu amaçla alınacak kanuni tedbirlerin ve öngörülen çarelerin, yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiğini, bu ilkelere uygun olmak kaydıyla yargılama yöntemini belirlemenin kanun koyucunun takdirinde olduğunu kabul etmektedir.[2] Ayrıca,Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru üzerine verdiği bazı kararlarında,idari yargıda makul süreye değinerek, yargılamanın kısa sürede sonuçlanmasının önemine değinmekle birlikte, bunun tek başına yeterli olmadığını, hukuki uyuşmazlığın çözümünde özen gösterme yükümlülüğünün de yerine getirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.[3] Kısacası,burada makul sürede yargılama yapılırken kişilerin hak arama özgürlüğünü de ihlal etmeden aslında her ikisi arasında adil bir denge sağlamak suretiyle adil bir yargılamanın yapılması tüm yargılamaların amacı olmakla birlikte düzenlenen ve getiriliş amacına bakıldığında ivedi yargılama usulünün de temel amacıdır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na eklenen 20/A maddesinin gerekçesi ise şöyledir:
“İdari yargıda davaların tümü aynı usul takip edilmek suretiyle sonuçlandırılmaktadır. Ancak idari davaların bazıları, niteliği itibarıyla diğerlerinden farklıdır. Bu tür davaların geciktirilmeksizin karara bağlanması gerekmektedir. Bu bakımdan, gecikerek karar verilmesinde hem idare hem de davacılar bakımından katlanılması zor ya da imkânsız sonuçlar doğuracak sınırlı sayıdaki dava türünün, diğerlerine göre daha ivedi bir şekilde sonuçlandırılması gerekmektedir. Yargısal sürecin, süratle sonuçlandırılması özel önem taşıyan ihale, özelleştirme, acele kamulaştırma uyuşmazlıklarından kaynaklanan bazı davaların ivedilikle sonuçlandırılmaması halinde, hukuki belirsizlik doğmasına neden olunmaktadır. Madde ile Avrupa örneklerinde olduğu gibi idari yargılamaya ivedi yargılama usulü kurumu kazandırılmaktadır.”
Burada madde gerekçesinden de anlaşılacağı ve en başta da belirttiğimiz üzere,ivedi yargılama usulü sadece belirli sayıdaki dava türleri bakımından getirilmiştir.Bu davaların geciktirilmesi halinde hem kamu otoritesi olan idare hem de menfaati olan kişiler bakımından telafisi güç ve imkansız zararlar doğuracağı açıktır.
II. İVEDİ YARGILAMA USULÜNÜN UYGULANACAĞI DAVA TÜRLERİ
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu md.20/A’da ivedi yargılamausulünün uygulanacağı davalar:
- İhaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemleri
- Acele kamulaştırma işlemleri
- Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları
- Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca yapılan satış, tahsis ve kiralama işlemleri
- Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar
- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Cumhurbaşkanı kararları
Burada birçok kişinin gözünden kaçan veya dikkate alınmayan md.20/A düzenlemesi c bendindeki, bu kısımda da anlaşılır kılmak adına üç numara ile belirtmiş olduğum Özelleştirme Yüksek Kurulu ile ilgili bir parantez açmak istiyorum. Her ne kadar madde içeriğinde halen bu bent mevcut olsa da, Özelleştirme Yüksek Kurulu 2018 yılında kaldırılmış ve bu kuruma yapılacak atıfların, Cumhurbaşkanlığına yapılmış sayılacağı doktrindeki hakim görüşe göre de kabul edilmiştir.
İvedi yargılama usulü kapsamına bu şekilde sınırlı sayıda sayılmış dava türlerinin alınması hususu kanımca ayrı bir araştırma ve tartışma konusu olmaya açıktır. Zira burada maddenin getiriliş amacı yargılamanın hızlandırılması suretiyle, adil yargılanma hakkının, hak arama özgürlüğünün korunması iken ivedi yargılama usulünün kapsamı belirlenirken madde kapsamına giren uyuşmazlıkların belirlenme ölçütlerini hiç sorgulama gereği duyulmamıştır. Oysa mukayeseli hukuk açısından baktığımızda ve ülkemizde her ne kadar idare hukukunun tek bir kanununun olmaması, genç bir hukuk dalı olması, tedvin edilmemiş olması, alana giren uyuşmazlıkların çözümü noktasında başlı başına zorlayan nedenler olsa da idare hukukumuzun idari teşkilat ve yargısıyla Fransa’dan iktibas edildiğini de göz önüne aldığımızda, burada olduğu gibi bizde de bu usulün temel hak ve özgürlüklerin ihlali niteliğindeki tüm idari işlemleri kapsayacak şekilde bir düzenlemeye ihtiyacı olduğu açıktır.
III. İVEDİ YARGILAMA USULÜ SÜRELER GENEL DEĞERLENDİRMESİ
İvedi yargılama usulünde yargılamanın hızlandırılması adına süreler kısaltılmıştır. İdari yargıda, genel dava açma süresi 60 gün iken, ivedi yargılama usulünde 30 gündür. Burada henüz değerlendirmeyi açmadan önce önemle belirtmek istediğim husus, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin genel yargılama usulüne göre yarı yarıya kısaltılmış olması davayı açacak kişilerin aleyhine bir durumdur. Zira kanun madde lafzında sınırlı sayıda sayılan dava türlerinin kapsamına bakıldığında oldukça karmaşık ve ekonomik boyutu büyük olan bu davalarda dava açma süresinin kısaltılması, silahların eşitliği ilkesine aykırı olup, hak arama özgürlüğünün ihlali niteliğindedir.
Konunun önemine istinaden özellikle belirtilmesi gerekiyor ki, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11.maddesi kapsamında yapılan başvuru ivedi yargılama usulünde süreyi durdurmamaktadır. Burada yeri gelmişken İYUK md.11’e bir atıf yapılması gerekmektedir. ‘Üst Makamlara Başvuru’ kenar başlığı altında düzenlenen bu maddeye göre,ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. Bu minvalde, bu madde kapsamında yapılan idari başvuru, zorunlu bir başvuru değildir yani ilgili isterse bu yola başvurmadan da,idari yargıda dava açabilir. Burada amaç, idare ile ilgili arasındaki uyuşmazlığın dava açılmadan çözüme kavuşturulmasıdır.Oysa ivedi yargılama usulünde ise, böyle bir idari başvuru dava açma süresini durdurmayacağından, ilgilinin idareye başvurmadan doğrudan doğruya dava açması gerekmektedir. Bu durumdan anlaşılmaktadır ki, uyuşmazlığın dava açılmadan çözümlenebilme ihtimali ortadan kalkmakta ve dolayısıyla ilgilinin mutlaka idari yargıda dava açması zorunlu hale gelmektedir. İvedi yargılama usulüne tabi olmayan davalarda ilgililere bu hak tanınmışken, ivedi yargılama usulüne tabi davalarda bu hakkın tanınmaması tartışmaya açıktır.Zira AYM kararlarının aksine doktrindeki görüş,bu durumun Anayasa’nın md.10’da düzenlenen ‘eşitlik’ ilkesine aykırı olacağıdır. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki, modern hukuk sisteminde ve dolayısıyla günümüzde, uyuşmazlıkların daha kısa sürede çözüme kavuşturulması ve mahkemelerin iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla, gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeyde alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının önemi gitgide artmakta, uyuşmazlıkların mahkemelerin önüne gitmeden sonuçlandırılması hedeflenmektedir. Doktrinde de idari yargıda alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının gerekliliği dile getirilmektedir.[4]
İvedi yargılama usulünde kısaltılan sürelerin değerlendirmesine geri dönecek olursak, burada 7 gün içinde ilk inceleme yapılır ve dava dilekçesi ile ekleri tebliğe çıkarılır.Genel yargılama usulünde ise ilk inceleme süresi 15 gündür.Bu usulde,yürütmenin durdurulması talebine ilişkin olarak verilecek kararlara itiraz edilemez.Temyiz dilekçeleri,3 gün içinde incelenir ve tebliğe çıkarılır.Temyiz süresi,15 gündür.Savunma süresi,dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 15 gün + bu süre 15 gün daha uzatılabilir. Savunmanın verilmesi veya savunma verme süresinin geçmesiyle dosya tekemmül etmiş sayılır. Bu davalar dosyanın tekemmülünden itibaren en geç 1 ay içinde karara bağlanır,oysa idari yargıda genel yargılamada bu süre tam olarak 6 aydır.Temyiz dilekçelerine cevap verme süresi,15 gündür.Temyiz istemi en geç 2 ay içinde karara bağlanır,karar en geç bir ay içinde tebliğe çıkarılır.Ancak belirtmek gerekir ki tüm bu sürelere uyulmaması halinde herhangi bir yaptırım düzenlenmemiştir,dolayısıyla bu süreler düzenleyici sürelerdir.
İvedi yargılama usulüne ilişkin süre açıklamalarından sonra açıkça belli olmaktadır ki,bu usulde istinaf aşaması yoktur sadece temyiz vardır.Dolayısıyla söz konusu bu usüle tabi davalarda doğrudan doğruya temyiz yoluna gidilecektir. Anayasa Mahkemesi,ivedi yargılama usulüne tabi davalarda sadece temyiz yolunun öngörülmesini ve istinaf yoluna başvuru hakkının tanınmamasını adil yargılanma ilkesine ve Anayasa’ya aykırı bulmamaktadır.[5] Ancak doktrindeki bazı görüşler ise AYM’nin bu tür davalarda istinaf yolu öngörülmemiş olması hakkındaki düşüncesinin aksine,bu durumun Anayasa’nın eşitlik ilkesini düzenleyen 10.maddesi ve hak arama hürriyetini düzenleyen 36.maddesine aykırılık teşkil ettiğini savunmaktadır.Bu doğrultuda son olarak belirtmek gerekir ki; ivedi yargılama usulünde temel alınan sürelerin idari yargıdaki genel sürelere göre kısaltılması,istinaf aşamasını atlayarak doğrudan temyize yönlendirmesi gibi açıklamaya çalıştığımız durumlar her ne kadar yargılamanın hızlandırılması amacına hizmet ediyor gibi görünse de,hukukun sadece görünüşte haklı olması biz hukukçular için yeterli değildir.Zira burada temel alınması gereken durum, tüm getirilen yargılamanın hızlandırılmasına yönelik bu düzenlemelerle adil yargılanma hakkı arasında makul bir dengenin kurulması ve ölçülülük ilkesine uyulmasıdır.Aksi durumda, yargılamanın hızlandırılması amacıyla getirilecek her türlü sınırlamanın meşru görülmesi, kişilerin haklarının büyük ölçüde zedelenmesine neden olacak ve bu durum da kaş yapayım derken göz çıkarmaktan bir adım öteye gitmeyecek ve telafisi mümkün olmayan zararlara ve mağduriyetlere sebep olacaktır.
EZGİ ÖĞREDENLER
KAYNAKÇA
[1] ( BÜLBÜL Erdoğan, “Fransız İdari Yargılama Hukukunda İvedi Yargılama Usulleri
Reformu” Sempozyum Çalışması)
[2] ( Bkz. AYM, E.2013/92, K.2014/6, 16.01.2014)
[3] ( Bkz. AYM, Başvuru No.2012/13, 02.07.2013)
[4] ( “İdari yargının etkinliğinin sağlanmasına yönelik olarak, uyuşmazlıkların adil bir şekilde ve gecikmeksizin çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Uyuşmazlıkların doğru tespit edilmesi ve adil bir çözüm üretilmesi ve bu çözümün zamanında gerçekleştirilmesi zorunluluğuna yönelik olarak, yeni çözüm önerilerinin getirilmesi kaçınılmazdır. Bu doğrultuda idari yargının iş yükünün azaltılmasına ve çözüm süresinin kısaltılmasına yönelik olarak yapılmakta olan İstinaf Sisteminin kurulmasına yönelik çalışmalara ek olarak, soruna etkin bir müdahale getirecek alternatif çözüm yolu önerilerinin de gündeme alınması gerekmektedir.”)
ÇOLAK Nusret İlker, “İdari Uyuşmazlıklarda Alternatif Çözüm Yolu Olarak İdari Uzlaştırma Kurulları”
[5] ( “2577 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvuruda bulunulabileceği belirtilmiş; dava konusu (8) numaralı fıkrasında ise ivedi yargılama usulüne tabi olan davalarda istinaf yoluna başvurulamayacağı hüküm altına alınmıştır. )