Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen karşılıklı boşanma davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının eksik inceleme yönünden bozulmasına, bozma sebebine göre erkeğin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; boşanma davaları yönünden karar verilmesine yer olmadığına ve fer’ilere karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı-davacı erkek vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1.Davacı-davalı kadın vekili dava dilekçesinde; tarafların 2005 yılında evlendikleri, bu evlilikten iki ortak çocuklarının olduğu, erkeğin evlilik birliğinin kurulduğu günlerden itibaren evin geçimi için çaba göstermediği, ekonomik anlamda hep ailesine bağlı kaldığı, ekonomik bağımlılığın, evlilik birliği içerisinde alınan diğer kararlara etki ettiği, erkeğin ailesi ve kardeşlerinin alınan kararlara müdahil oldukları, bu bağımlılık tavrının kadın tarafından da benimsenmesini istediği, erkeğin ailesinin aldığı kararlara kadının sadece uymasını istediği, erkeğin ailesi tarafından kurulmuş bu sistemin bozulmaması için kadının çalışmasına izin vermediği, erkeğin 2015 yılı Nisan ayında ciddi bir sağlık sorunu yaşadığı, tedavinin her aşamasında erkeğe fiziksel ve psikolojik anlamda destek verdiği ve yardımcı olduğu, tüm bunlara rağmen erkeğin iyileşmesinden sonra erkeğin kadın ile birlikte yaşamak istemediğini belirttiği, kadını Nazilli’ye ailesinin yanına gönderdiği, kadının o günden bugüne Nazilli’de yaşadığı, taraflar arasında evlilik birliğinin yeniden tesisinin mümkün olmadığı belirtilerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereği boşanmalarına, kadın için aylık 1.000,00 TL, ortak çocuk Arda için aylık 700,00 TL ve ortak çocuk Beren için aylık 500,00 TL tedbir nafakasına, boşanma kararından sonra bu nafakaların yoksulluk ve iştirak nafakası olarak devamına, kadın için yasal faiziyle birlikte 100.000,00 TL maddî ve 100.000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
2.Davacı-davalı kadın vekili birleşen davaya verdiği cevap dilekçesinde; erkeğin iş bu dosyadan haberdar olmadığına ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığını, dosyadan örnek almak için iki ayrı dilekçe verdiği ve davadan haberdar olduğunu, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, kadının sürekli erkeğin yanında refakatçi olarak kaldığını, kadının gece gündüz demeden, maddî ve manevî anlamda hep erkeğin yanında olmasına rağmen, 11 yıllık evlilği süresince, her daim eşine sevgi duyduğunu, eşine saygıda kusur etmediğini, evlilik birliğinin tüm yükümlülüklerini layıkı ile yerine getirdiğini, 2016 yılı Ramazan Bayramı’nda erkeğin kadına müvekkiline haber vermeden Nazilli’den ayrılarak İzmir’e gittiğini, bu gidişten bir hafta sonra kadını arayan erkeğin, kadının Denizli’ye gelmesini, çocukları getirmemesini, konuşacaklarının bulunduğunu söylediğini, kadın Denizli’ye gittiğinde erkek ısrarla kadının evi terk etmesini istediğini, her ısrarında ses tonunu yükseltiğini, sonunda bağırmaya başladığını, bunun üzerine kadının ortak çocuklara ve kendisine ait eşyaları da alarak müşterek haneyi terk etmek zorunda kaldığını, müvekkilin erkeğin en zor anlarında hep yanında ve ona destek olduğunu, ancak bu fedakarca yaklaşımının görmezlikten gelindiğini, kadını hor ve hakir gördüğünü, açıklanan nedenlerle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı-davacı erkek cevap dilekçesi sunmamıştır.
2.Davalı-davacı erkek vekili birleşen dava dilekçesinde; kadının haksız ve kötü niyetli olduğu, evliliğin kadının ağır kusuru sebebiyle yürümediğini, erkeğin evlilik birliği içerisinde üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, kadının ise erkeğe ve çocuklarına karşı yükümlülüklerini ihlal ettiğini, onlara karşı saygı ve sevgisini yitirdiğini her fırsatta gösterdiğini, kadının kendi zevklerini ailesinin huzur ve rehafının önünde tuttuğunu, sürekli gergin, aksi ve tutarsız tavırlarıyla kendisini ve ailesini toplum önünde daima rencide edip utandırdığını, evliliğin ilk günlerinden bu yana müvekkilin ailesine karşı her zaman mesafeli durduğunu ve erkeğin ailesi ile görüşmesini istemediği, müvekkil ile ailesinin arasını açmaya çalıştığını, ekonomik anlamda destek olmadığını, müvekkilin kanser hastalığının teşihisinden sonra hastanede gördüğü tedavilerde kadının erkeği yalnız bıraktığını, bu süreçte kadının çeşitli yerlere borçlandığını, kadının yakınlarının müdahaleleri ve tehditleri ile karşı karşıya kaldığını, kadının bu süreçte kendisini aşağıladığını, yaşadıklarına artık katlanamayan erkeğin bayramda annesi ve ablasının yanına İzmir’e gittiği ve en son yaşadığı olaylardan sonra da kadının artık erkek ve kayınvalidesinin yanına gitmek istemediğini söylediğini, müvekkilin son olarak 05.07.2016 tarihinde Ramazan Bayramının birinci günü kızıyla bayramlaşmak istediği, “bayram üç gün Beren dayısının yanında, getiremeyiz” dediklerinde erkeğin kızını görmek konusunda ısrarcı olunca, kayınvalidesinin “sen yettin artık, bi sus, benim kızım senin yüzünden Denizli Nazilli arası gidip gelmekten zayıfladı, biz senden bıktık artık” diyerek erkeğin boğazına sarılıp, erkeği ölümle tehdit ettiğini, tüm bunlar olurken kadının “Ali İhsan’dan (davalının babası) kurtulduk, bundan nasıl kurtulcaz, bu azılı çıktı anne” diyerek annesinin davranışlarını onayladığını, bu olaydan sonra evden kaçmayı başaran erkeğin ailesinin yanına sığındığını, kadının erkeği arayarak “eve geri dön yoksa ben sana yapacağımı bilirim” diyerek tehdit ettiğini, ancak erkeğin eve dönmediğini, erkeğin ailesine yaşadığı tüm sıkıntıları anlattığını, “kaçmasaydım beni öldürmek için herşeyi yapardı bunlar” dediğini, kadının erkeği arayarak randevusu olmamasına rağmen randevusunun olduğunu söyleyerek erkeği çağırdığını, birlikte eve döndüklerinde kadının, bağırarak ortalığı kırıp dökmeye başladığını ve eline aldığı cam parçasıyla “sen kendini öldüremedin, ben kendimi öldürcem” diyerek erkeğin kendisine zarar vermesini sağlamaya çalıştığını, çıkan gürültü sonrası komşuların araması sonucu polislerin geldiğini, ancak kadının “kocamla benim aramda ailevi bir mesele kimse karışmasın” diyerek polisleri tutanak tutturmadan geri gönderdiğini, kadının erkek ile birlikte iken sık sık telefon numarasını değiştirdiğini, halen daha değiştirmeye devam ettiğini, kadının telefonla sürekli mesajlaştığını, müvekkilin tüm yakınlarını da whatsapp ve telefon ile facebook isimli sosyal paylaşım sitesinden engellediğini, erkeğin kadının tüm bu davranışlarından dolayı kadının hayatında başkasının olduğunu düşündüğünü, kadının sürekli telefonu ile ilgilendiğini, elinden telefonu düşürmediğini, kadının erkeğin en zor günlerinde yanında olmadığını, son zamanlarda erkeğe ve ortak çocuklarına karşı ilgisini kaybettiğini, erkeğin evden ayrılması ile de ortak çocukları erkeğe ve ailesine göstermemek için çabaladığını, çocukların bu süreçte psikolojilerinin olumsuz etkilendiğini belirterek tarafların 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereği boşanmalarına, ortak çocukların velâyetinin babaya verilmesine, erkek için 100.000,00 TL maddî tazminat, 100.000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 17.01.2020 tarihli ve 2016/402 Esas, 2020/42 Karar sayılı kararıyla; erkeğin boşanma davası açılmadan önce kanser tedavisi gördüğü, kanser tedavisi sırasında kadının kendisine refakat ettiği, erkeğin babasının rahatsızlığında da kadının kayınpederine refakat ettiği ve bu suretle bu konudaki birlik görevini yerine getirdiği, erkeğin son derece meşakkatli ve zor kanser tedavisinin hemen ertesinde kadını annesinin evine bırakmasının kadında emeklerinin karşılığını alamama duygusu yarattığı, erkeğin evlilikleri müddetince düzenli, sürekli ve gelir getirici bir işte çalışmadığı ve bu nedenle kendi ailesine ekonomik açıdan bağımlı olduğu, ekonomik bağımlılığın eşlerin manevî bağımsızlığına zarar verdiği, erkeğin ailesinin tarafların evliliklerine müdahale ettikleri ve erkeğin bu hususun önlenmesi adına herhangi bir çaba içerisinde bulunmadığı; bunun yanında, kadının ise eşinin tedavi sürecinde telefonla çok fazla görüşme yaptığı, tedavi sürecinde çok fazla kişinin erkeği aradığına ilişkin savunması ve konuşma içerikleri dosyada mevcut bulunamadığından bunun aldatma olarak sayılamayacağı ancak güveni sarsan bir duruma karine olduğu tespit edilmekle; tüm bu nedenlerle erkeğin ağır kusurlu, kadının ise az kusurlu olduğu, velâyet yönünden alınan sosyal inceleme raporlarıyla velâyetin annede kalmasına mani bir duruma rastlanılmadığı, çocukların tarafların ayrıldığı tarihten bu yana annede kaldıkları, dinlenen çocuk Ali Arda’nın da annede kalmayı istediği, diğer çocuk Beren Hoca’nın ise yaşı ve gelişim dönemi itibariyle anne şefkat ve bakımına muhtaç olduğu gerekçesiyle her iki davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereği boşanmalarına, ortak çocukların velâyetlerinin ayrı ayrı anneye verilmesine, baba ile ortak çocuklar arasında kişisel ilişki kurulmasına, tarafların sosyo-ekonomik durumları, çalışma güçleri ile ahlaken yerine getirmeleri beklenen ailevi yükümlülükleri göz önüne alındığında ortak çocuk Ali Arda lehine aylık 275,00 TL tedbir ve 300,00 TL iştirak nafakasına, ortak çocuk Beren lehine aylık 200,00 TL tedbir ve 250,00 TL iştirak nafakasına, kadın için aylık 150,00 TL tedbir nafakası ve 200,00 TL yoksulluk nafakası ile 5.000,00 TL maddî ve 5.000,00 TL manevî tazminata karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı kadın vekili kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatların miktarları, erkek vekili kusur belirlemesi, kadının kabul edilen davası, nafaka ve tazminatlar yönlerinden istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 29.11.2021 tarihli ve 2020/687 Esas, 2021/2024 Karar sayılı kararıyla; her ne kadar İlk Derece Mahkemesince kadına, eşinin tedavi sürecinde telefonla çok fazla görüşme yapmasının güveni sarsan bir duruma karine olduğundan kusurlu bulunmuş ise de; erkeğin yakalandığı hastalık nedeniyle uzun ve zor bir tedavi süreci geçirdiği taraf tanıklarının kadının bu dönemde yoğun telefon görüşmeleri yaptığına ilişkin beyanları dikkate alındığında; kadının cevabında da vurguladığı üzere hastalık sürecinde gelen “geçmiş olsun” telefon ve mesajlarına cevap vermesinin hayatın olağan akışına uygun olduğu aksinin erkek tarafından şüphe bazında iddia edilmesine rağmen ispat edilemediği, salt telefonla görüşmenin güven sarsıcı davranış olarak kabul edilemeyeceğinden kadına isnat edilen bu vakıanın ispatlanmadığı, erkek tanıklarının bu hususta görgüye dayalı bilgileri bulunmadığı gibi kadının güven sarsıcı davranış oluşturacak telefon görüşmelerine ilişkin telefon numarası da bildirilmediğinden bu vakıanın kadına kusur olarak yüklenemeyeceği, erkeğin kadının hastalığında kendisi ile ilgilenmediğini iddia etmiş olup kadın tanıkları kadının eşi ile yakında ilgilendiği, hastahanede yanında kaldığını, erkek tanıkları ise ilgilenmediğine ilişkin beyanda bulunmuşlar ise de; erkeğin tedavi gördüğü hastahane kayıtlarına göre yanında kadının refakatçi olarak kaldığı bildirilmiş olup tedavi sürecine başlanıldığında tarafların ortak çocuğu Beren’in de henüz 2 yaşında olması annenin küçük çocukla da ilgilenmek zorunda olması ve resmi hastahane kayıtları gereğince erkek tanık beyanlarına itibar edilmediği, boşanmaya neden olan olaylarda kadın kusursuz erkek tam kusurlu olduğu, buna göre erkek tarafından açılan birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken erkek tarafından açılan boşanma davası Mahkemece kabul edilerek tarafların boşanmalarına karar verildiği ve taraflarca bu kabul kararına karşı istinaf itirazında bulunulmadığından birleşen davada boşanma kararı kesinleşmekle bu yanlışlığa değinilmekle yetinildiği, erkeğin sahip olduğu gayrimenkul sayısı, zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına göre kadın yararına hükmolunan maddî ve manevî tazminat miktarlarının az olduğu, yine kadın ve ortak çocuklar yararına takdir edilen nafakaların miktarlarının hakkaniyete uygun bulunmadığı, tarafların ayrı yaşamaya başladıkları tarihten itibaren anne ile birlikte yaşadığı, tüm dosya içeriği dikkate alındığında velâyetinin anneye verilmesinin ortak çocukların bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil ortaya konulmadığı gibi hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği, çocukların annesi ile birlikte kaldığı süre ve iradesi dikkate alındığında velâyetinin anneye verilmesine ilişkin Mahkeme kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle kadının istinaf talebinin kabulü ile kusur gerekçesinin düzeltilmesine, ortak çocuk Arda için aylık 400,00 TL tedbir ve 600,00 TL iştirak nafakasına, Beren için aylık 300,00 TL tedbir ve 500,00 TL iştirak nafakasına, kadın için aylık 300,00 TL tedbir ve 400,00 TL yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddî ve 40.000,00 TL manevî tazminata, erkeğin istinaf talebinin ise esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı erkek vekili kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlar ile velâyet yönlerinden temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Dairenin 07.03.2022 tarihli ve 2022/307 Esas, 2022/2123 Karar sayılı kararı ile; erkeğin, dilekçelerinde kadının kullandığı telefon iletisim kayıtlarına delil olarak dayandığı, İlk Derece Mahkemesince, erkek tarafından bildirilen telefon numaralarının kadın adına kayıtlı olmadığı gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiş ise de; ilgili operatörlere yazılan müzekkere cevabında, kadının kullandığı telefon numaralarının kadının annesinin adına kayıtlı olduğu, kadının annesi tanık olarak verdiği beyanında kızı tarafından kullanılan iki hattın kendi adına kayıtlı olduğunu kabul ettiği, hal böyle olunca, İlk Derece Mahkemesince erkek tarafından belirtilen telefon numaralarının, kadın adına kayıtlı olmadığı gerekçesi ile iletisim kayıtlarının getirtilmesi talebinin reddinin doğru görülmediği, kayıtların ilgili yerlerden getirtilip gerekirse üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olduğu; yine baba, temyiz dilekçesinde ortak çocuk Ali Arda’nın bir buçuk yıldır yanında olduğunu belirterek ve buna ilişkin öğrenci belgesi sunduğu, bu nedenle ortak çocuk Ali Arda’nın bizzat ya da istinabe yoluyla eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velâyet hakkındaki tercihinin hâkim tarafından kendilerinden sorulması ve babanın temyiz dilekçesinde ortak çocuk Ali Arda’nın fiilen bakımının halen kendisi tarafından üstlenildiğine dair beyanı da dikkate alınarak bu hususun araştırılması, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan adı geçen ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının menfaatine olacağı tespit edilip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmadığı gerekçesiyle temyiz olunan hükmün bozulmasına, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; Yargıtay bozma ilamına uyulmasına, mevcut delil durumu dikkate alındığında; erkeğin İlk Derece Mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, kadının dosya arasında mevcut telefon kayıtlarının incelenmesinde, günün değişik saatlerinde erkeklerle görüşmelerinin olduğu bu görüşmelere kadın tarafından getirilen açıklamanın ise yeterli olmadığı dolayısıyla kadının güven sarsıcı davranışlarının olduğu, gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu, eşit kusurlu eş yararına maddî ve manevî tazminata hükmolunamayacağı, ortak çocuklardan 03.11.2007 doğumlu Arda’nın yargılama devam ederken baba ile yaşamaya başlaması ve babası ile birlikte yaşamak istediği beyanı ve 08.07.2022, 02.12.2022 tarihli sosyal inceleme raporları da dikkate alındığı gerekçesiyle, İlk Derece Mahkemesince verilen birleşen davadaki boşanma hükmü istinaf edilmeyerek, asıl davadaki boşanma hükmü temyiz edilmeyerek bu suretle karşılıklı boşanma hükümleri ile boşanmalara bağlı harç, yargılama gideri ve vekâlet ücretine ilişkin hüküm fıkraları kesinleştiğinden bu hususlarda yeniden bir karar verilmesine verilmesine yer olmadığına, ortak çocuk Ali Arda’nın velâyetinin babaya, Beren’in velâyetinin anneye verilmesine, taraflar ile çocuklar arasında kişisel ilişki tesisine, ortak çocuk Beren için aylık 300,00 TL tedbir ve 500,00 TL iştirak nafakasına, kadın için aylık 300,00 TL tedbir ve 400,00 TL yoksulluk nafakasına, ortak çocuk Ali Arda’nın 01.04.2020 tarihinde baba ile yaşamaya başladığı hususunda anlaşma sağlanmış olup asıl dava tarihi olan 11.08.2016 tarihinden baba yanında yaşamaya başladığı tarihe kadar geçerli olmak üzere aylık 400,00 TL tedbir nafakasının babadan alınarak anneye verilmesine, ortak çocuk Ali Arda’nın velâyeti babaya verildiğinden bu çocuk lehine kadının iştirak nafakası talebinin reddine, boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurlu olduğundan tarafların tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-davacı erkek vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı-davacı erkek vekili temyiz dilekçesinde; erkeğin kusursuz olduğunu, çalışmakta olan kadın lehine yoksulluk nafakasına karar verilmesi hukuka hakkaniyete aykırı olduğunu, Yargıtay bozma kararı davanın esasına yöenlik olduğu halde davanın boşanma yönünden kesinleştirilmiş olması da hukuka aykırı olduğu, dosyada iki ayrı dava olup, ayrı ayrı hüküm verilmemiş olmasının da hukuka aykırı olduğunu, kadın yönünden ve velâyeti anneye verilen ortak çocuk yönünden tedbir/iştirak ve yoksulluk nafakasına takdir edilmesi ve miktarların yükseltilmesi hukuka aykırı olduğunu, bozmanın esasa ilişkin olduğu ve 2022 yılından beri Bölge Adliye Mahkemesinde dava takip edildiği halde ilam da vekâlet ücreti yönünden hüküm maddesi bulunmadığını, erkeğin kanser hastalığına ilişki kontrolleri devam etmekte uzun süre yoğum bakımda kalmış olmasının vücudunda yarattığı kayıplar daha da ilerlemekte, gözleri büyük oranda görmemekte olup psikolojik olarak da sıkıntılar yaşadığını, müvekkilin gözlerindeki görme kaybı gün geçtikçe ilerlediği halde malulen almakta olduğu emekli aylığının da kesilmiş olup şu an hiçbir geliri bulunmadığını ileri sürerek; kusur belirlemesi, nafakalar, reddedilen tazminat talepleri ile vekâlet ücreti yönlerinden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kusur belirlemesinin yerinde olup olmadığı, kadın için hükmedilen tedbir nafakası, kadının boşanmakla yoksulluğa düşüp düşmeyeceği, velâyeti anneye verilen ortak çocuk için hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarları ile kesinleşen yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenip incelenmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4 üncü, 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, 169 uncu maddesi, 174 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, 175 inci maddesi, 182 nci, 327 nci, 328 inci, 330 uncu maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50 nci ve 51 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davalı-davacı erkek vekilinin aşağıdaki paragraf kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Boşanan eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedebilmek için, nafaka talep eden eşin boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması gerekir. Mahkemece, davacı kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmolunmuş ise de; toplanan delillerden kadının çalıştığı, düzenli ve sürekli gelirinin bulunduğu, tarafların gelirlerinin birbirine denk olduğu, erkeğin gelirinin asgari ücret düzeyinin altında kaldığı, kadının boşanmakla yoksulluğa düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda, 4721 sayılı Kanun’un 175 inci maddesi koşulları kadın yararına gerçekleşmemiştir. O halde, kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Yukarıda (2) numaralı paragrafta belirtildiği üzere temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yoksulluk nafakası yönünden erkek yararına BOZULMASINA,
2.Yukarıda (1) numaralı paragrafta belirtildiği üzere davalı-davacı erkek vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
17.01.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
(Y. 2. HD. 17.01.2024 tarih, 2023/9023 E., 2024/187 K.)