T. C.
Y A R G I T A Y
H U K U K G E N E L K U R U L U
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
Esas No : 2021/12-995
Karar No : 2023/825
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 27.05.2021
SAYISI : 2021/402 E., 2021/1607 K.
DAVA TARİHİ : 27.06.2018
HÜKÜM/KARAR : Davanın kısmen kabulüne
TEMYİZ EDEN : Alacaklı vekili
ÖZEL DAİRE KARARI: Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 14.12.2020 tarihli ve 2020/3926 Esas ve 2020/10688 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince takibin iptali ile tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle istemin kabulü ile icra takibinin durdurulmasına ve tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. TALEP
Borçlular vekili; müvekkilleri aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak senedin alacaklı Albaraka Türk Katılım Bankası A.Ş. (Banka) ile müvekkilleri ve Dekoral Alüminyum San. ve Tic. A.Ş. (Şirket) arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiğini, ayrıca şirket adına kayıtlı taşınmazların kaydında alacaklı Banka lehine tesis edilen ipoteklerin de kredinin teminatı olarak verildiğini, alacaklının 23.05.2018 tarihinde ipoteklerin paraya çevrilmesi amacıyla İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2018/2670 Esas sayılı dosyası ile müvekkilleri aleyhine icra takibi başlattığını, daha sonra teminat senedini de takibe koyarak müvekkilleri aleyhine 20.06.2018 tarihinde İstanbul 11. İcra Müdürlüğünün 2018/23302 Esas sayılı dosyasında eldeki takibi başlattığını, ipoteklerin limit bedelleri toplamının 12.780,00 TL olduğunu, kaldı ki taşınmazların piyasa rayiçlerinin de ipotek limitlerinin oldukça üzerinde olduğunu, hiçbir şekilde icra takibini ve borcu kabul anlamına gelmemek kaydıyla alacaklının aynı borca ilişkin olarak eldeki takibi yapamayacağını ileri sürerek takibin iptali ile haksız takip nedeniyle % 20’den aşağı olmamak üzere alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmesini, icra takibinin durdurulmasını, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibin bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir.
II. CEVAP
Alacaklı vekili; müvekkili Banka ile Dekoral Alüminyum San. ve Tic. A.Ş. arasında 09.11.2016 tarihinde düzenlenen genel kredi sözleşmesini borçluların müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıklarını, kullandırılmış olan krediler çerçevesinde Şirket ile imzalanan istem konusu 09.11.2016 düzenleme tarihli bonoları borçluların avalist sıfatı ile imzaladıklarından borçluların kefalet limiti ile sınırlı olmak üzere müteselsil kefil ve avalist sıfatı ile sorumlu olduklarını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 776 ncı maddesinde yazılı tüm unsurları ihtiva eden icra takibi dayanağı bononun kredi borçlarının ödenmesi amacı ile verildiğini, teminat bonosu niteliği bulunmadığını, bono metninde bononun teminat için alındığını gösterir hiçbir ibare yer almadığı gibi borçlular tarafından bu iddialarını destekler hiçbir belgenin de dosyaya sunulamadığını, takip dayanağı borcun ve bonodaki imzaların ikrar edilmiş olması nedeni ile de istemin reddedilmesi gerektiğini, icra mahkemesinin dar yetkili, görevi münhasıran takip hukukuna ilişkin sorunları çözmekle sınırlı, bunun dışında işin esasını ilgilendiren sorunların çözüm yeri olmayan mahkemelerden olduğunu, bu nedenlerle mahkemenin bonoya yönelik olarak ileri sürülen teminat senedi itirazlarını ancak bono metnini esas alarak çözümleyebileceğini, başkaca bir araştırma, delil toplama ve inceleme yapmasının hukuken mümkün olmadığını belirterek istemin reddi ile borçlular aleyhine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 22.01.2019 tarihli ve 2018/483 Esas, 2019/78 Karar sayılı kararı ile; cevap dilekçesinde takip konusu bononun 09.11.2016 tarihli genel kredi sözleşmesinin ödenmesi amacıyla alındığının ikrar edildiği, kredi sözleşme tarihi ile bononun keşide tarihinin aynı olduğu, alacaklının ikrarı nedeniyle senedin teminat senedi olduğu, teminat senetleri yargılamayı gerektirdiğinden kambiyo senetlerine özgü takip yapılamayacağı gerekçesiyle takibin borçlular yönünden iptaline, kötüniyet ispatlanamadığından borçluların tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 05.02.2020 tarihli ve 2019/1022 Esas, 2020/246 Karar sayılı kararı ile; alacaklı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde “kullandırılan krediler çerçevesinde Dekoral Alüminyum A.Ş. ile imzalanan dava konusu 09.11.2016 düzenleme tarihli bonoları davacılar avalist sıfatı ile imzaladıklarından dolayı bu borçlardan davacılar Serdar Tezer, Şahin Beköz ve Yusuf Güray Gürsoy kefalet limiti ile sınırlı olmak üzere müteselsil kefil ve avalist sıfatı ile sorumlu ve borçlu bulunmaktadır” ifadesinin kullanıldığı, cevap dilekçesine ekli kredi sözleşmesi tarihinin 09.11.2016, aynı şekilde takibe konu senedin düzenleme tarihinin de 09.11.2016 olduğu, takibe konu bononun, “kullandırılan kredi riskleri” için verildiği, henüz doğmamış olmakla birlikte doğması mümkün ve muhtemel bir alacağa istinaden verilen bononun alacağın teminatı olması maksadıyla verildiği ancak borçlunun bu konudaki iddiasının borca itiraz olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki, bu kabule göre 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 169/a maddesinin beşinci fıkrası uyarınca borçlular hakkındaki takibin durdurulması gerektiği gerekçesiyle alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, istemin kabulü ile borçlular yönünden takibin durdurulmasına, kötüniyet ispat edilemediğinden borçluların tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borçluların, sair itirazları yanında; takip konusu senedin teminat amacıyla verildiğini belirterek takibin iptali talebiyle icra mahkemesine başvurduğu, ilk derece mahkemesince; davalı alacaklının cevap dilekçesinde, dayanak bononun genel kredi sözleşmesinin ödenmesi amacıyla alındığını beyanla, teminat iddiasını ikrar ettiği gerekçesiyle itirazın kabülü ile takibin iptaline karar verildiği, alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; alacaklının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İİK’nun 169/a-5. maddesi gereğince takibinin durdurulmasına karar verildiği, kararın davalı alacaklı tarafından temyiz edildiği anlaşılmıştır.
Borçluların icra mahkemesine başvurusu İİK’nun 169. maddesi uyarınca, borca itiraz niteliğinde olup, borca itirazın İİK’nun 169/a maddesi gereğince incelenmesi gerekmektedir
İİK’nun 169/a maddesi uyarınca; borca itiraz halinde, borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin, resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispat külfeti borçlulara aittir
HGK’nun 14.3.2001 tarih, 2001/12-233 ve 20.6.2001 tarih ve 2001/12-496 sayılı kararlarında da benimsendiği üzere, dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Buna göre belgede, takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup, açıkça atıf yapıldığının kabulü için, senedin, vade ve tanzim tarihleriyle miktarının belirtilmesi gereklidir.
Somut olayda; ilk derece ve bölge adliye mahkemesince, cevap dilekçesinde senedin teminat senedi olduğu hususunun ikrar edildiğine dayanılmış ise de kredi sözleşmesinde takibe dayanak bonoya herhangi bir atıf bulunmadığı gibi alacaklının cevap dilekçesinde de senedin teminat senedi olarak verildiğine yönelik bir kabulünün olmadığı anlaşılmaktadır.
O halde, Bölge Adliye Mahkemesince alacaklının istinaf isteminin kabulü ile itirazın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; cevap dilekçesine ekli kredi sözleşmesinin ile takibe konu senedin düzenleme tarihinin 09.11.2016 olduğu, gerek bononun tanzim tarihi gerekse alacaklının cevapları birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin kurulması aşamasında bononun tanzim edildiği, bononun kredi sözleşmesinin asıl borçlusu tarafından çekilen kredinin teminatı olarak alındığı, karşılıklı edimler içeren kredi sözleşmesinin tarafları yönünden alacağın varlığı, miktarı, tahsil şartları, vadesi vs. genel mahkemede yargılamayı gerektirdiğinden dar yetkili icra mahkemesinde bu hususların incelenmesi ve değerlendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde alacaklı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Alacaklı vekili; icra takibinin dayanağı olan bononun 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesinde yazılı tüm unsurları ihtiva ettiğini, kredi borçlarının ödenmesi amacı ile verildiğini, teminat bonosu niteliğinin bulunmadığını, aynı konuda müvekkili lehine verilen bölge adliye mahkemesi kararının bulunduğunu, icra mahkemesinin dar yetkili ve görevinin münhasıran takip hukukuna ilişkin sorunları çözmekle sınırlı olduğunu, bonoya yönelik olarak ileri sürülen teminat senedi itirazlarını ancak bono metnini esas alarak çözümleyebilecek olduğunu, başkaca bir araştırma, delil toplama ve inceleme yapmasının hukuken mümkün olmadığını, takip dayanağı borcun ve bonodaki imzaların ikrar edilmiş olması nedeniyle davanın reddi gerektiğini, mükerrer takip iddialarının yerinde olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibine konu bonoların kullandırılan krediler çerçevesinde keşide edildiğine dair beyanının, takibe dayanak senedin teminat senedi olduğuna ilişkin kabul beyanı niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre belirtilen ifade ile dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde itirazın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.2004 sayılı Kanun’un 45, 167, 169/a, 170/a maddeleri.
2. 6102 sayılı Kanun’un 776 ve 777 nci maddeleri.
3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.01.2023 tarihli ve 2021/2 Esas, 2023/1 Karar sayılı kararı.
2. Değerlendirme
A. Borçlular Yusuf Güray Gürsoy ve Şahin Beköz yönünden yapılan değerlendirme:
1. 2004 sayılı Kanun’un 45 inci maddesinin birinci fıkrası “önce rehne müracaat zorunluluğu” olarak ifade edilen kuralı düzenlemektedir. İcra ve İflas hukuku sistemimize göre kural olarak alacağı rehinle temin edilmiş olan alacaklı, borcun ödenmemesi hâlinde öncelikle rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapmak zorundadır. İcra ve iflas hukukunda kural önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılması olmakla birlikte, bu kuralın istisnaları da bulunmaktadır. 2004 sayılı Kanun’un 45 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 167 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca alacağı bir kambiyo senedine bağlı olan alacaklı alacak rehinle temin edilmiş olsa bile, doğruca kambiyo senetlerine mahsus haciz veya (borçlu iflasa tabi ise) iflas yoluna başvurabilir. 2004 sayılı Kanun’un 45 inci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü nedeniyle ayrıca 167 nci maddesinin birinci fıkrasında “alacak rehinle temin edilmiş olsa bile” ibaresine yer verilmesi sadece bir tekrardan ibarettir.
2. Alacaklının alacağı hem rehin ile teminat altına alınmış hem de kambiyo senedine bağlanmış ise alacaklı sıra gözetilmeksizin rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yollarına veya kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yollarından birine başvurabilir. 2004 sayılı Kanun’un 45 inci maddesinde önce rehne başvurulması kuralına yer verildikten sonra istisnalarına yer verilmiş olması karşısında, aynı anda tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla da olsa aynı alacaktan dolayı aynı borçluya karşı her iki takibe de aynı anda başvurulabileceği sonucuna varılamaz. Bu durumda alacaklı her iki takip yolundan birini tercih etmek bakımından serbesttir. Dolayısıyla alacaklı bu takip yollarından birini tercih ederek takip başlattığında bu icra takibi devam ederken aynı alacak için “tahsilde tekerrür olmamak” kaydı içerse bile diğer takip yoluna başvuramaz. Aksi halde aynı alacak için aynı borçluya karşı derdest bir icra takibi var iken mükerrer olarak ikinci bir takibin yapılması söz konusu olur. İcra takibinin türleri farklı olsa bile her iki icra takibindeki para alacağı da aynı hukuki ilişkiden doğmuş olduğundan mükerrerlik meydana gelir.
3. İcra ve İflas Kanunu sistemimizde alacaklı tarafından aynı borçlu aleyhine, aynı alacaktan dolayı tek takip yapılması asıl olup, “tahsilde tekerrür” kaydı içerse bile aynı anda iki takip yapılabileceğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Alacaklı tercih hakkını kullanarak rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapması durumunda bu icra takibi sonucunda rehin tutarı borcu ödemeye yetmezse kalan alacağını haciz (veya iflas) yolu ile isteyebilir.
4. Rehinle teminat altına alınmış ve ayrıca kambiyo senedine de bağlanmış alacağın tahsili amacıyla, borçlu aleyhine tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile aynı anda hem rehnin paraya çevrilmesi yolu ile hem de kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapılması hâlinde borçlu şikâyet yolu ile icra mahkemesine başvurarak aleyhine başlatılan ikinci takibin iptalini isteyebilir. Bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, süresiz şikâyete tabidir.
5. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca 20.01.2023 tarihli ve 2021/2 Esas, 2023/1 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararı ile “Rehinle teminat altına alınmış ve ayrıca kambiyo senedine de bağlanmış alacağın tahsili amacıyla, borçlu aleyhine tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile aynı anda ve sıra gözetilmeksizin hem rehnin paraya çevrilmesi yolu ile, hem de kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapılamayacağı” şeklinde karar verilmiştir.
6. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun (2797 sayılı Kanun) 45 inci maddesi uyarınca içtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar. Bu yasal düzenleme gereğince, içtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurulları, daireleri ve adliye mahkemeleri için gerekçeleri ile açıklayıcı, sonucu ile bağlayıcı olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
7. Somut olayda, alacaklı Banka tarafından İstanbul 11. İcra Müdürlüğünün 2018/23302 Esas sayılı dosyasında 20.06.2018 tarihinde borçlular aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan icra takibine takibe dayanak senet 09.11.2016 düzenlenme tarihli 2.200.000 Euro miktarlı bono, takibe konulan alacak miktarı 1.413.542,24 Euro ve 17.305,80 TL, harca esas değer ise 7.753.781,85 TL’dir. Borçlular vekili 27.06.2018 havale tarihli itiraz dilekçesinde, takibe dayanak senedin teminat senedi olduğuna ilişkin itirazlarının yanı sıra alacaklının aynı alacak için müvekkilleri hakkında İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2018/2670 Esas sayılı dosyasında 23.05.2018 tarihinde ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlattığını, mükerrer takip nedeniyle müvekkilleri aleyhine başlatılan takibin iptaline karar verilmesini talep etmiş, alacaklı vekili ise cevap dilekçesinde mükerrer takip iddiasına ilişkin olarak İstanbul 11. İcra Müdürlüğünün 2018/23302 Esas sayılı dosyasında başlatılan takibin tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla başlatıldığını, emsal Yargıtay kararında da belirtildiği üzere bu kayıtla başlatılan takiplerde mükerrerliğin söz konusu olmadığını savunmuştur.
8. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilâmlı icra takibinin başlatıldığı İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2018/2670 Esas sayılı dosyası bu dosya içerisinde bulunmamakla birlikte UYAP sisteminden yapılan incelemede sözü edilen dosyada alacaklının Albaraka Türk Katılım Bankası A.Ş., borçluların Dekoral Alüminyum San. ve Tic. A.Ş. İle Yusuf Güray Gürsoy ve Şahin Beköz olduğu, alacak miktarının 7.647.528,00 TL olarak belirtildiği görülmüştür. Sistemde kayıtlı evraktan ve alacaklı vekilinin eldeki dosyada aşamalardaki beyanlarından borcun kaynağının alacaklı Banka ile borçlu Şirket arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
9. O hâlde 2004 sayılı Kanun’un 45 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 167 inci maddesinin birinci fıkrası hükümleri ile 2797 sayılı Kanun’un 45 inci maddesi gereğince bağlayıcı olan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.01.2023 tarihli ve 2021/2 Esas, 2023/1 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince alacaklı tarafından borçlular Yusuf Güray Gürsoy ve Şahin Beköz aleyhine tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilâmlı icra takibine ve kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibine konu borcun aynı borç ilişkisinden kaynaklanması karşısında mükerrer olan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibin iptali gerekir.
10. Bu noktada aleyhe bozma yasağına (aleyhe hüküm verme yasağı) değinmek gerekirse; taraflardan yalnız birinin temyiz etmiş olduğu hükmün temyiz eden tarafın aleyhine bozulamayacağını ifade eden aleyhe bozma yasağı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307/4 üncü maddesinde açıkça hükme bağlanmış ise de hukuk yargılaması yönünden bu hususa ilişkin açık bir mevzuat hükmü bulunmamaktadır.
11. Bununla birlikte, Yargıtayın yerleşik uygulamasında hükmün temyiz edenin aleyhine bozulması hâlinde, hükmü temyiz etmemiş olan diğer taraf lehine karar verilmiş olacağı, bu durumun hâkimin tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olduğu, talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremeyeceği ilkesine aykırı düşeceği (6100 sayılı Kanun md. 25 ve 26) ve usulî kazanılmış hakların zedeleneceği yaklaşımı ile aleyhe bozma yasağının hukuk usulünde de geçerli olacağı, kamu düzenine ilişkin hususlar hakkında aleyhe bozma yasağından, hüküm bakımından ise aleyhe hüküm verme yasağından bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2023 tarihli ve 2022/11-277 Esas, 2023/408 Karar ile 29.11.2022 tarihli ve 2021/13-431 Esas, 2022/1614 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
12. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
B. Borçlu Serdar Tezer yönünden yapılan değerlendirme:
1. 2004 sayılı Kanun’un “Takibin kabulü şartları” kenar başlıklı 167 nci maddesinin birinci fıkrasına göre alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapabilmesi için alacağının mutlaka bir kambiyo senedine bağlı olması gerekir. 2004 sayılı Kanun’un 168 inci maddesinin üçüncü ve 170/a maddesinin birinci fıkralarına göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine başvurarak takibe dayanak senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep edebilir. 2004 sayılı Kanun’un 170/a maddesinin ikinci fıkrasına göre süresinde yapılmak kaydıyla borçlu tarafından başka bir şikâyet veya itirazda bulunulması ile bu husus icra mahkemesince kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınır. Bu inceleme sonucunda icra mahkemesi takip dayanağı senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığı kanısına varır ise icra takibinin iptaline karar verir. Ancak 2004 sayılı Kanun’un 170/a maddesinin son fıkrasına göre her ne suretle olursa olsun imza inkârı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz.
2. Diğer taraftan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borca itirazın düzenlendiği 2004 sayılı Kanun’un “İtirazın incelenmesi” başlıklı 169/a maddesinin birinci fıkrası; “İcra mahkemesi hâkimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hâkim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmî veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı hâlinde itirazı kabul eder. İcra mahkemesi hâkimi yetki itirazının incelenmesinde taraflar gelmese de gereken kararı verir” hükmünü içermektedir.
3. Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte ödeme emrine itiraz icra mahkemesine yapılır. Borçlunun icra mahkemesine yaptığı itiraz, borçlunun borcu olup olmadığının ilâmsız icra prosedürü içinde tespit edilmesine yarayan bir yoldur. İmzaya itiraz dışındaki bütün itirazlara borca itiraz denir; borcun mevcut olmadığı, ödendiği, ertelendiği, zamanaşımına uğradığı, takas, faiz oranına itiraz, yetki itirazı gibi (Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara, İkinci Baskı, 2013, s. 778, 883).
4. Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı Kanun) hem de 6102 sayılı Kanun’da kambiyo senetlerine ilişkin hükümler poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun koyucu, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise, ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir (6102 sayılı Kanun md. 778, 818, 6762 sayılı Kanun md. 690, 730).
5. 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde bono veya emre yazılı senedin kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini içermesi gerektiği, 777 nci maddesinde de bu unsuru içermeyen bir senedin bono sayılmayacağı hükme bağlanmıştır. Bir kambiyo senedi olan bono üzerine bedel, faiz, protestodan muafiyet ve yetki şartı gibi kayıtların konulması kabul edilmekte ise de, illetten mücerretlik veya muayyenlik niteliklerini ortadan kaldıran kayıtların bono üzerine konulması onun kambiyo niteliğini ortadan kaldırır.
6. Bu çerçevede belirlilik (muayyenlik) kambiyo senetlerinin temel unsurlarından biridir. Tedavül kabiliyeti de dikkate alındığında, bononun bütün unsurlarının açık, net, yoruma elverişli olmayacak biçimde belirgin olması gerekir. Poliçe ve bono keşidesi “şart kabul etmeyen” bir işlemdir (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, İkinci Baskı, 1997, s. 451).
7. Hukuk Genel Kurulunun 11.04.2018 tarihli ve 2017/19-819 E., 2018/771 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere, 6762 sayılı Kanun’un 688 inci maddesinde belirtilen şekli koşulların yanında taraflar bononun ihdas nedeni (malen/nakden ya da teminat kaydı ile alındığını), uyuşmazlık durumunda aralarındaki anlaşmaya göre yetkili olacak mahkeme, faiz gibi bononun geçerliliğine etki etmeyecek ihtiyari unsurları belirleyerek senede ekleyebilirler. Sıralanan şekil şartlarından da anlaşıldığı üzere, kambiyo senetleri temel hukuki ilişkiden bağımsız bir nitelik taşır ve soyut bir borç ikrarı içerir. Bu nedenle de bono düzenlenirken temel ilişkinin kaynağına yönelik “bedelin malen-nakden ya da teminat olarak alındığına” ilişkin ibarelerin senede yazılması zorunlu değildir. Taraflar bu ibareleri ticaret hayatındaki olası bir uyuşmazlık durumunda ispat hukukunda karşılaşabilecekleri zorlukları daha kolay aşmak amacıyla ihtiyari olarak kayıt altına almaktadırlar. Yoksa elbette ki bu kayıtlar bağımsız borç ikrarı içeren senetlerin niteliğine etki etmez.
8. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi ticari senet (kambiyo senedi) alacağı da prensip olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren veya elindeki kambiyo senedini devreden ve bu senedi alan herkes, bütün bu hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Senedi alan şahsın, bu senede sahip olup olmayacağı, yani senette mündemiç hakkı iktisap edip etmeyeceği bu gayeye bakılarak tespit olunur. Dolayısıyla söz konusu gaye, bir kambiyo senedinde (kıymetli evrakta) mündemiç hakkın husulü (doğumu) veya devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Senet bu gaye yönünden “ifa amacıyla”, daha açık bir ifadesiyle “mevcut bir borcu ifa için” veya “mevcut borcun yerine kaim olmak üzere” verilmiş olabilir. Senedin teminat amacıyla veya başka bir maksatla verilmesi (mesela kredi sağlamak, hibe vs.) de mümkündür (Öztan, s. 376).
9. Bir “teminat bonosu”ndan söz edilebilmesi için, ya bonoyu düzenleyen kişinin temel ilişkiden kaynaklanan ediminin (cezai şart öngörülen durumlar dışında) doğrudan doğruya belirli bir para borcunun ödenmesi olmaması yani paradan başka bir edim olması, ya da alacaklının uğrayacağı muhtemel zararları güvenceye bağlamak amacı ile bonoyu vermiş olması gerekir. Öğretide verilen örneklerde, örneğin bir müteahhidin inşaatı zamanında bitirememesi durumunda ödemek zorunda kalacağı cezai şart karşılığında verdiği bono bir teminat bonosu olduğu gibi, satın alınıp, bedeli ödenmekle birlikte tapuda henüz devri yapılmadığı için satın alan kişinin adına tescil edilemeyen bir taşınmazın bedeline ilişkin olarak düzenlenip alıcıya verilen ve devir gerçekleştikten sonra karşılıksız kalacağı öngörülen bir bono da bu niteliktedir. Aynı şekilde, kiracının, kiralanana vereceği muhtemel zararların teminatı olarak kiralayana verdiği bono da bu anlamda bir teminat bonosudur (Ahmet Türk, Kambiyo Senedi Borçlusu Tarafından Açılan Bedelsizliğe ve Hükümsüzlüğe Dayalı Menfi Tespit Davalarının Gösterdiği Özellikler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2005, Cilt 7, s. 329, 330).
10. Bir borç ilişkisi gereği taraflardan biri lehine bir para alacağı doğacağı kesin ise ve bu sözleşmede doğacak alacakların tahsili için bir kambiyo senedi verileceği öngörülmüş ise bu kambiyo senedinin teknik anlamda teminat gayesiyle değil, ifa uğruna (ifa amacıyla) verildiğinin kabulü gerekir. Çoğu hâlde, alacaklı, temel ilişkiden doğan alacağının ifası uğruna, kambiyo senedine dayalı alacağın takibi daha kolay olduğu için (2004 sayılı Kanun md. 167 vd.) ya da senedi iskonto ettirerek vadeden önce alacağına kavuşmak olanağını elde etmek için borçludan bir kambiyo senedi vermesini ister. Bu senet ifa uğruna, temel borcun ifasını teminen düzenlenmiş olduğundan, alacaklı öncelikle bu senede dayanarak icra takibi yapmak isteyecektir. Teminat senedi verilmesi durumunda ise, ya temel ilişkide bir alacağın doğup doğmadığı kesin değildir, ya da senedi düzenleyen kişinin borcu, paradan başka bir edimdir (Türk, s. 328-329).
11. Senedin teminat senedi olup olmadığı yargılama sonucunda belli olacaktır; sonuçta bu senede dayalı kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz (Hüseyin Ülgen vd., Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2015, s. 148).
12. Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 Esas, 2018/563 Karar sayılı ile 11.02.2020 tarihli ve 2017/12-743 Esas, 2020/129 Karar sayılı kararlarında da benimsendiği üzere bonoda teminat kaydı var ise de neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu kayıt bononun mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Sadece teminat olduğuna dair eklenen bu kayda doktrinde mücerret teminat kaydı denilmektedir.
13. Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2010 tarihli ve 2010/19-67 Esas, 2010/99 Karar; 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 Esas, 2018/563 Karar; 11.02.2020 tarihli ve 2017/12-743 Esas, 2020/129 Karar ile 15.09.2020 tarihli ve 2017/12-269 Esas, 2020/591 Karar sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesinde öngörülen) ile teminat senedi olduğunun kanıtlanması gerekir.
14. Senet üzerinde asıl borç ilişkisine atıf yapan ve ödemeyi şarta bağlayan kayıtlar olması durumunda mücerretlik vasfı ortadan kalkacağından böyle bir senede dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz. Örneğin “hisse devrinin teminatıdır”, “…ile imzalanan sözleşmenin teminatıdır”, “eseri … tarihinde tamamlayamamam hâlinde ödeyeceğim”, “inşaat bitiminde ödenecektir” şeklindeki kayıtlar. Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılan bu gibi hâllerde bono kayıtsız (koşulsuz) borç vaadi içermediği için hükümsüzdür ve bu hükümsüzlük; düzenleyen tarafından, lehtara veya ciranta konumunda olan hamile karşı da ileri sürülebilir. Bu hâlde 6102 sayılı Kanun’un 687 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca senet metninden anlaşılan (hükümsüzlük) def’i vardır. Bu def’i mutlak def’i olup, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Bu durumda kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibin 2004 sayılı Kanun’un 170/a maddesi gereğince iptaline karar verilmesi gerekir.
15. Bononun teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılamadığı hâllerde borçlu bu iddiasını 2004 sayılı Kanun’un 168/5 ve 169/a maddeleri kapsamında borca itiraz olarak ileri sürebilir. Bononun sözleşmenin teminatı olarak verildiği iddiası kişisel def’i olup, 6102 sayılı Kanun’un 778/a bendinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 687 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca kişisel def’iler temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Senedin üçüncü kişiye ciro veya teslim yolu ile devredilmesi hâlinde bu def’inin iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi mümkün değildir.
16. Borçlunun takibe konu bononun teminat bonosu olduğu şeklindeki beyanı borca itiraz niteliğindedir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 2, İstanbul, 1997, s. 1715).
17. Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılamıyor ise 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi kapsamında bononun sözleşme ile bağlantısı kanıtlanmalıdır. Sözleşmede senedin vade, tanzim tarihi ve miktarlarına açık bir şekilde atıf bulunmalıdır. Senede açıkça atıf bulunan sözleşmede senedin teminat amacıyla verilmiş olduğu belirtilmiş olabilir. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 10.05.2023 tarihli ve 2022/12-707 Esas, 2023/423 Karar ile 14.06.2023 tarihli ve 2021/12-607 Esas, 2023/626 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
18. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesinde; alacaklı tarafından borçlular aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılması üzerine borçlular vekili takip dayanağı senedin taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiğini iddia ederek borca itiraz etmiş, alacaklı vekili ise cevap dilekçesinde senedin kullandırılmış olan krediler çerçevesinde verildiğini, takibe konu bononun kambiyo vasfında olduğuna dair beyanda bulunmuştur.
19. Takibe dayanak senet 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bono olup üzerinde teminata ilişkin bir kayıt bulunmadığından borçlunun başvurusu 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi kapsamında borca itirazdır. Bu anlamda olmak üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi uyarınca belgede takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup, açıkça atıf yapıldığının kabulü için senedin, vade ve tanzim tarihleriyle miktarlarının belirtilmesi gereklidir. Somut uyuşmazlıkta ise genel kredi sözleşmesinde takibe dayanak senede herhangi bir atıf yapılmadığı gibi alacaklının da senedin teminat senedi olduğuna dair kabulü bulunmamaktadır. Alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kullandırılmış olan krediler çerçevesinde verilmiş senet olduğu şeklindeki beyanı takip konusu senedin kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiği anlamına gelmez. Bu açıklama söz konusu senedin bankadan alınan kredi borcuna karşılık ifa amacıyla verildiğini gösterdiğinden, alacaklı vekilinin bu beyanı tek başına teminat iddiasını ispata yeterli değildir. Aynı husus Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 2017/12-357 Esas, 2021/824 Karar ile 14.06.2023 tarihli ve 2021/12-607 Esas, 2023/626 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; alacaklının cevap dilekçesinde bononun kullandırılmış olan krediler çerçevesinde verildiğini ve ayrıca borçluların avalist sıfatıyla hesap kat ihtarındaki miktardan sorumlu olduklarını beyan ettiği, takibe dayanak bonodaki miktar yerine cevap dilekçesine ekli hesap kat ihtarında belirtilen miktarın takibe konu edildiği, kredi sözleşmesinin tarihiyle bononun düzenleme tarihinin ve geçerli olan para biriminin aynı olduğu, bu duruma göre alacaklının bononun kayıtsız şartsız belirli bir parayı ödeme vaadi içermediğini ikrar ettiği, açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Hâl böyle olunca önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, borçlu Serdar Tezer yönünden hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Borçlular Yusuf Güray Gürsoy ve Şahin Beköz yönünden direnme kararının yukarıda (A) bendinde açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA oy birliğiyle,
Borçlu Serdar Tezer yönünden alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının (B) bendinde açıklanan Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA oy çokluğuyla,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
20.09.2023 tarihinde kesin olarak karar verildi.