T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/1351
KARAR NO : 2022/648
Davacı vekili, müvekkilinin 03.03.2010 tarihinde davalı IATA acenteliğine kabul edildiğini ve bu tarihten itibaren uçak bileti düzenleme yetkisine sahip olduğunu, müvekkilinin IATA’ya üyelik başvurusunda havayolu şirketlerine karşı olası borçlarının teminatı için 23.02.2010 tarihli 261.000-USD bedelli bir teminat mektubunu IATA’ya teslim ettiğini, müvekkilinin düzenlenen biletlere ilişkin olarak havayolu şirketleri ile arasındaki hesabını sadece BSP elektronik platformu üzerinden gerçekleştirebilmekte olduğunu, bu kapsamda havayolu şirketinin acentenin hesabı ile kendi hesabı arasında bir fark görmesi halinde bu platform üzerinden acente borç dekontu veya acente alacak dekontu düzenlemekte olduğunu, havayolu şirketlerinin alacaklı görünmesi durumunda ise davalı IATA’nın herhangi bir inceleme yapmadan acentelerin sundukları banka teminat mektuplarını nakde çevirerek havayolu şirketine ödeme yapmakta olduğunu, müvekkilinin yaklaşık 8 yıldır kredi kartı ile satış yapmamakta sadece nakit satış yapmakta olduğunu, ancak müvekkilinin bilgisi ve onayı olmadan kredi kartı ile bilet satış işlem kaydı yapıldığını ve davalı IATA’dan bu kaydın düzeltilmesinin istenildiğini, ancak davalı havayolu şirketinin basiretli bir tacir gibi davranmadığını ve bu kredi kartı satış işlemleri nedeniyle müvekkilinin cari hesabına borç kaydettiğini, platform üzerinden de müvekkiline acente borç dekontu(ADM) düzenlediğini, bu nedenle müvekkilinin uçak bileti düzenleme yetkisinin sonlandırıldığını ve IATA üyeliğinin askıya alındığını, cari hesap farkının kapatılması için 31.12.2018 tarihine kadar süre tanındığını, aksi halde teminat mektubunun paraya çevrileceğini ileri sürerek müvekkilinin haksız ve hukuka aykırı düzenlenen 159.676,64.-TL tutarındaki acente borç dekontları nedeniyle davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili; davalı Societe Air France S.A’nin müvekkilinin onayı dışında kredi kartı satış işlemleri sebebiyle müvekkilinin cari hesabına 54.923,03-TL tutarında daha borç kaydettiğini ileri sürerek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı IATA vekili, taraflar arasındaki tahkim sözleşmesi uyarınca uyuşmazlığın tahkim mahkemesinde çözümü zorunlu olup mahkemenin görevsiz olduğunu, sözleşmenin ayrılmaz parçası olan Seyahat Acentesi El Kitabının 812 nolu kararının 12.2.3. bölümündeki düzenlemeye göre davacı 2.bölgede bulunduğundan Türkiye’deki acenteler için Cenevre veya İsviçre tahkim merkezlerinin görevli ve yetkili olacağını, ayrıca müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili, taraflar arasındaki tahkim sözleşmesi uyarınca uyuşmazlığın tahkim mahkemesinde çözümü zorunlu olup mahkemenin görevsiz olduğunu, ayrıca taraflar arasında 3 taraflı bir sözleşme olduğunu, davacı iddia ve talebinin haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında imzalanan 03/03/2010 tarihli Yolcu Bileti Satış Acentesi Sözleşmesinin 14.maddesinde tahkim şartının düzenlendiği, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin davalı IATA tarafından düzenlenen Seyahat Acentesi El Kitabına tabi olarak kabul gördüğü, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 5. maddesinin yollamasıyla HMK’nun 413.maddesinde belirlenen hükümler de gözönüne alınarak taraflar arasında düzenlenen 03/03/2010 tarihli sözleşmenin uygulanmasından çıkan uyuşmazlıkların Seyahat Acenteleri El Kitabı’nın 812 nolu kararının 12.2.3 bölümündeki düzenlemeye göre, davacı şirketin 2 . bölgede bulunması nedeni ile Türkiye’deki acenteler için Cenevre veya İsviçre Tahkim merkezleri görevli ve yetkili kılındığı sabit olup, sözleşmede geçerli bir tahkim şartının düzenlendiği, davalıların da ilk itiraz olarak tahkim itirazında bulunduğu, dolayısıyla asıl ve birleşen davadaki uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülmesi gerekeceği gerekçesiyle tahkim ilk itirazının kabulü ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, sözleşmede yer alan tahkim şartının geçerli olduğu, sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle 805 sayılı Yasa’nın 1.maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, yargılama sırasında dilekçeler teatisi aşamasında dile getirilmeyen 03/03/2010 tarihli sözleşmedeki imzaya itiraza da itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 52,60 TL temyiz ilam harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davacıdan alınmasına, 26/01/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/2338
KARAR NO : 2019/1649
dilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
ASIL DAVA :Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin 03/03/2010 tarihinde IATA acenteliğine kabul edildiğini, IATA’ya üyelik başvurusunda havayolu şirketlerine karşı olası borçlarının teminat için Garanti Bankası’nın 23/02/2010 tarihli 261.000-usd tutarındaki banka teminat mektubunu IATA’ya teslim ettiğini, müvekkilinin seyahat acentesi IATA’ya kabul edilmesi ile birlikte zorunlu olan BSP elektronik platformunu kullanmaya başladığını, havayolu şirketleri ile arasındaki hesapların takibini sadece BSP elektronik platformu üzerinden gerçekleştirebildiğini, herhangi bir sahtecilik riskiyle karşılaşmamak için sadece nakit satışını gerçekleştirdiğini, kredi kartı ile uçak bileti satmadığına ve satmayacağına dair bilgilerin IATA’nın talep ettiği şekilde BSP’ye yüklendiğini, kayıtların müvekkili beyanına uygun olarak güncellendiğinin bildirildiğini, bu düzenlemeden 5 ay sonra 20/08/2018-25/08/2018 tarihleri arasında müvekkilinin bilgisi ve onayı olmayan kredi kartı ile bilet satış işlem kayıtlarının bulunduğunu BSP üzerinden tespit edildiğini, bu durumun IATA’ya bildirilerek bu işlemlerin kontrol edilerek düzeltilmesinin istendiğini, bu durum karşısında IATA’nın kredi kartı ile işlem yapılmış olması sebebiyle satış yapan hava yolu şirketiyle görüşülmesi gerektiğini ifade ettiğini, davalı S şirketinin müvekkili ile olan ticari ilişkisinde özenli davranmayarak IATA’nın bildirimlerini göz ardı ettiğini ve kredi kartı ile satış kanalını kapatmadığını,düzenlenen haksız ve hukuka aykırı ADM’ler sebebi ile uçak bileti düzenleme yetkisini sonlandırdığını, IATA ‘nın da üyeliğini askıya aldığını ve müvekkili şirkete hesap farkının kapatılması için 31/12/2018 tarihine kadar süre tanındığını belirterek öncelikle banka teminat mektubunun paraya çevrilmemesine yönünde ihtiyati tedbir karar verilmesini ve davalı havayolu şirketinin müvekkili seyahat acentesi hakkında düzenlediği haksız ve hukuka aykırı 159.676,64.-TL tutarındaki ADM’ler için müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA :Birleşen dosyada davacı vekili ;davalı S.A’nin müvekkilinin onayı dışında kredi kartı satış işlemleri sebebiyle müvekkilinin cari hesabına 54.923,03-TL tutarında daha borç kaydettiğini davanın tarafları ve konusu aynı olan İstanbul 19.ATM’nin 2018/424 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini ve davalı havayolu şirketinin müvekkili hakkında düzenlediğiı 54.923,03-TL tutarındaki ADM’ler için müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :1-Davalı IATA vekili; taraflar arasındaki tahkim sözleşmesi uyarınca dava konusu uyuşmazlığın tahkim mahkemesince çözümü gerektiğini, somut uyuşmazlığın çözümünde mahkemenin görevli olmadığını, taraflar arasında imzalanan 03/03/2010 tarihli yolcu bileti satış acentesi anlaşması hükümlerinin davacı şirket tarafından kabul edildiğini, IATA üyesi havayolları ve akredite acenteler arasında meydana gelen uyuşmazlıkların efektif ve adil şekilde çözümü için zorunlu arabuluculuk sisteminin yürürlükte olduğunu, yine Seyahat Acenteleri El Kitabı’nın 818 nolu kararının 12. Bölümü uyarınca bu karara karşı tahkim mahkemelerine gitme hakkının bulunduğunu, Türkiye’deki acenteler için Cenevre veya İsviçre tahkim merkezlerinin görevli ve yetkili olduğunu, bu nedenlerle davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2-Davalı Air France Compaigne Nationale vekili; öncelikle taraflar arasındaki tahkim sözleşmesi uyarınca dava konusu uyuşmazlığın tahkim mahkemesince çözümünün zorunlu olup tahkim itirazının kabulü ile davanın usulden reddini, davacıdan 2010 yılında IATA’ya akredite olurken gerekli teminat mektubunun teslim alındığını, bu kapsamda müvekkili şirkete borcu olmadığı iddiası ve gerekçesi ile teminat mektubunun nakde çevrilmesinin durdurulması talebinin de hukuki dayanağı olmadığını, bilet satışlarının acentenin sorumluluğunda olduğunu, ticari faaliyetlerini yürütürken her zaman basiretli bir tacir gibi davranma zorunluluğu bulunan davacının dava konusu biletlerin bilgisi dışında satıldığını iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı şirketin dava konusu olarak belirtilen bedellerin yer aldığı 2018/1001F dönemine ilişkin ödemeyi 05 Kasım 2018 tarihinde gerçekleştirmesi gerekmesine rağmen davacı şirketin bu ödemeyi yapmadığını belirterek davanın usulden ve esastan reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI : Mahkemece; taraflar arasında düzenlenen 03/03/2010 tarihli sözleşmenin uygulanmasından çıkan uyuşmazlıkların Seyahat Acenteleri El Kitabı’nın 812 nolu kararının 12.2.3 bölümündeki düzenlemeye göre, davacı şirketin 2. bölgede bulunması nedeni ile Türkiye’deki acenteler için Cenevre veya İsviçre Tahkim merkezleri görevli ve yetkili kılındığı sabit olup, sözleşmede geçerli bir tahkim şartının düzenlendiği , davalıların da ilk itiraz olarak tahkim itirazında bulunduğu, HMK’nun 116.Maddesi gereğince açılan asıl dava ve birleşen davadaki uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülmesi gerekeceği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkeme tarafından dayanak gösterilen 03/03/2010 tarihli Yolcu Bileti Satış Acentesi Sözleşmesi’ndeki imzanın sahte olup, müvekkili şirketin temsilcisine ait olmadığını, davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğunu, davalı Societe Air France S.A. ile müvekkili arasında değil tahkim, herhangi bir sözleşme dahi bulunmadığını, sözleşmenin IATA-Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği ile akdedildiğini, taraf olmadığı sözleşmede bulunan tahkim maddesinden davalı Societe Air France S.A.’nın yararlanma imkanı bulunmadığını, tahkim itirazında bulunmasının hukuken ve usulen mümkün olmadığını,bu nedenlerle asıl ve birleşen dava yönünden kararın kaldırılarak davalının tahkim itirazının reddine ve davaların ayrılarak her iki davalı açısından ayrı ayrı görülmesine, sahtelik iddiası doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Asıl ve Birleşen Dava yolcu bilet satış acentelığı sözleşmesi uyarınca açılan menfi tespit istemine ilişkindir.
Somut olayda Davacı davalı S ile aralarındaki havayolu yolçu bilet satım acenteliği ticari ilişki(sözleşmesi) uyarınca davalı tarafından adına düzenlenen acente borç dekontu(ADM) nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile bu nedenle diğer davalı IATA ile imzalanan sözleşme uyarınca verilen teminat mektubunun bu alacak nedeniyle paraya çevrilmesini tedbiren durdurulmasına talep etmektedir.
Bir uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenip çözümlenemeyeceği ile ilişkin ( tahkim itirazına konu olan ) uyuşmazlık mahkeme tarafından ön sorun olarak çözümlenir bu uyuşmazlık dava konusunun belli bir tahkim Sözleşmesi’nin kapsamına girip girmediği veya bu konuda geçerli bir tahkim sözleşmesi bulunup bulunmadığına ve o konuda tahkim sözleşmesinin caiz olup olmadığına yöneliktir. Ancak tahkim sözleşmesine karşı asıl sözleşmenin geçerli olmadığı veya tahkim Sözleşmesi’nin henüz doğmamış bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu iddiasında bulunamaz.
Davacı , davalı IATA ile imzalanan 03/03/2010 tarihli Yolcu Bileti Satış Acentesi sözleşmede imzanın şirket yetkilisine ait olmadığını, bu nedenle tahkime ilişkin şartın geçerli olmadığını ileri sürmektedir. Davacı yargılama sırasında sahtecilik iddiasında bulunmamıştır. HMK 357 maddesi uyarınca ilk derecede ileri sürülmeyen sebepler istinaf aşamasında ileri sürülemeyeceği gibi, HMK 412/4 maddesi uyarınca tahkim sözleşmesine karşı, asıl sözleşmenin geçerli olmadığı ileri sürülemeyeceğinden davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davacı ile davalı IATA arasında akdedilen 03/03/2010 tarihli Yolcu Bileti Satış Acentesi Anlaşması incelendiğinde, davacının acente olarak anılacağının, acenteyi tayin eden ve IATA üyesi adına ve namına hareket eden, IATA Genel Müdürü tarafından temsil edilen her bir IATA üyesinin ise taşımacı olarak anılacağının, Anlaşmanın 1.maddesinde ise bu anlaşmanın, acentenin faaliyet gösterdiği ülkelerde geçerli olan satış acentesi kurallarına göre taşımacı tarafından acentenin tayin edilmesi üzerine acente ve taşımacı arasında yürürlüğe girdiğinin, yapılan tadilatları ile birlikte yürürlüğe girmesinden sonra bu anlaşmanın taşımacı ve acente arasında isimleri anlaşmada özellikle belirtilmiş ve her ikisi de anlaşmanın tarafları olarak isimlerini anlaşmaya koymuşlar gibi geçerli olacağının kararlaştırıldığı görülmüş olup, bu durumda IATA üyesi olan havayolu şirketi davalı S ile davalının da bu anlaşmanın tarafı olduğu belirlenmiştir.
Yine anılan anlaşmanın 14.maddesi ile, bir konunun Satış Acentesi Kuralları uyarınca tahkime götürülmek istenmesi durumunda, acentenin bu kurallar uyarınca tahkime başvurmayı ve tahkim prosedürlerine uygun davranmayı ve ayrıca verilen tahkim kararına bağlı kalmayı kabul ettiği hüküm altına alınmış, 2.1.a maddesi ile, taşımacı ve acente arasındaki ilişkide geçerli olan şartlar ve koşulların, acente idarecisinin yetkisi altında zaman zaman yayınlanan ve bu anlaşmaya da eklenen Seyahat Acentesi El Kitabında yer verilen kararlarda (ve bu el kitabından alınan diğer hükümlerde) belirtildiği, 2.1.b maddesi, bu kuralların, kararların ve zaman zaman tadil edilen haliyle diğer hükümlerin bu anlaşmanın bir parçası kılındığının kabul edileceği, taşımacı ve acentenin bunlara uymayı kabul ettiği kararlaştırılmıştır. Seyahat Acentesi El Kitabı’nda yer alan 820e numaralı Karar uyarınca, taraflar arasında çıkan ihtilafların nihai çözüme kavuşturulmasının tahkim yoluyla inceleme bağlı olmak kaydıyla seyahat acentesi komiseri tarafından gerçekleştirileceği ve devamında hangi uyuşmazlıkları çözeceği kararlaştırılmış, El Kitabı’nın 12.2.1 maddesinde ise, seyahat acentesi komiserinin aldığı bir karardan doğan veya o kararla bağlantılı olarak ortaya çıkan tüm ihtilafların, nihai olarak Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Kuralları çerçevesinde ve bu Kurallara göre atanan bir veya daha fazla hakemce çözüme kavuşturulacağı ve hakemlerin kararının yetkili herhangi bir mahkemede onaylatılıp kayda geçirilebileceği, 12.2.3. maddesi ile, tahkim yerinin taraflar aksi üzerinde mutabık kalmadıkça onaylanmış lokasyonun bulunduğu ülkede veya başvuruya konu lokasyonun bulunduğu ülkede olacağı, yukarıdaki hükme bakılmaksızın o ülkenin kanunları Madde 12.2.5 hükmüyle çelişiyorsa,…2.bölge olarak verilmiş bir karar söz konusu ise tahkim yerinin Cenevre İsviçre olacağı, 12.2.5. maddesinde ise, hakem kararının taraflar açısından kesin ve nihai surette bağlayıcı olacağı ve karara içerdiği koşullara göre riayet edileceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür. Ülkemiz hukuk sisteminde ise (HMK m.439.) hakem kararlarına karşı iptal davası açılabildiğinden, ülkemiz kanunlarının El Kitabının 12.2.5 m. hükmüyle çeliştiği, dolayısıyla somut uyuşmazlık açısından tahkim yerinin Cenevre İşviçre olduğu anlaşılmıştır.
Tahkim iradesi tahkim sözleşmesinin kurucu unsuru olup, tahkim iradesinin bulunmadığı uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğunu kabul edebilmek mümkün değildir. Ayrıca uyuşmazlığın belirli olması gerekir. Somut olayda uyuşmazlığın öncelikle seyahat acentesi komiseri tarafından çözümlenmesi, aksi halde tahkim yoluyla çözümlenmesi kabul edilmiş olup tahkime başvurulmadan önce komisere başvurulması tahkim iradesini ortadan kaldırmaz, tahkimden vazgeçildiği anlamına gelmez. Ayrıca yukarıda açıklandığı üzere seyahat acentesi komiserinin hangi uyuşmazlıkları çözeceği açıklanmış olup, komiserin aldığı bir karardan doğan veya onunla bağlantılı olarak ortaya çıkacak tüm ihtilaflar için tahkime gidilebileceğinden, tahkime ilişkin uyuşmazlıkların da belirli olduğu kabul edilmelidir. Buna göre sözleşmede HMK’nun 413.maddesi uyarınca düzenlenen tahkim şartının geçerli olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili sözleşmesinin yabancı dilde düzenlenmiş olması nedeniyle tahkim şartının 805 sayılı yasa uyarınca geçersiz olduğu ileri sürmektedir. İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasanın 1.maddesine göre “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar”. Anılan Yasanın 2.maddesine göre ise bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir. 805 sayılı yasanın 1 .maddesi uyarınca Türk şirketlerinin Türkiye’de yaptığı sözleşmelerde Türkçe dilinin kullanılması zorunlu olup,bu zorunluluğa uyulmaksızın düzenlenen sözleşmeler ise aynı Kanun’un 4. maddesine göre geçersizdir.Ancak aynı kanunun 2. Maddesi uyarınca sözleşmenin taraflarından birini yabancı olması halinde Türk şirketleriyle yapacakları sözleşmelerde Türkçe kullanılması zorunluluğu bulunmadığından davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir.
Bu durumda ilk derece mahkemesince, yasal sürede yapılan tahkim ilk itirazlarının kabulü ile asıl ve birleşen davaların usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle asıl ve birleşen dava davacısı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,