MÜDÜRLÜK GÖREVİ SONA EREN LİMİTED ŞİRKET YETKİLİSİNİN, ŞİRKET ADINA BONO DÜZENLEMESİ. (08.06.2023)

Taraflar arasındaki  menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince  davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili  tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun  kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine  karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, Yargıtayca duruşma istemli olarak davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 30.05.2023 günü hazır bulunan davacı vekili Avukat Mehmet Doğan Yalım ile davalı vekilleri Avukat Berrak İçten ve Avukat Ali Kuğ dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip, gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin kurucu ortağı ve müdürü olan dava dışı A’nın müvekkili şirketteki hisselerinin tümünü devrettiğini, müdürlük görevinin  sona erdiğini, bu kişinin asıl borçlu olarak kendisini, avalist olarak da müvekkili şirketi göstererek davalı lehine  düzmece bir bono tanzim ettiğini, bononun davalı tarafından A ve müvekkili şirket aleyhine bonoda yazılı tutarın bir kısmı üzerinden (9.500.000,00 TL asıl alacak) takibe konulduğunu, dava dışı A’e ödeme emrinin tebliği üzerine bu kişinin asıl borçlu sıfatıyla atmış olduğu ve ayrıca avalist gösterilen müvekkili şirket kaşesi üzerinde görünen imzasına itiraz etmediğini, bu kişi yönünden takibin kesinleştiğini ve bu tarihe kadar menfi tespit davası da açılmadığını,  bu durumun işbu bonoyu A’ün tanzim ve imza etmiş olduğunu ortaya koyduğunu, A’ün müvekkili şirket adına aval verme yetkisinin kesinlikle bulunmadığını, müvekkilinin davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, senet metninden anlaşılan mutlak bir defi söz konusu olduğundan mahkemece takdiren sair yönler incelenmeden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, dava konusu senetteki aval imzasının müvekkili şirketin işletme amaç ve konusu dışında olduğunun açık olduğunu, müvekkili şirketin ticari ilişkilerinde bono kullanmadığını, takip dayanağı senetteki fahiş miktarı bile senedin düzmece olduğunu  gösterdiğini,  takip alacaklısı davalının  takibe konu 11.000.000,00 TL meblağın alacaklısı olabilecek ticari ve mali düzeyden çok uzakta olduğunu,   davalı ile avalist imzasını atan eski şirket müdürü arasındaki muvazaanın ve işbirliğinin açık kanı olduğunu ileri sürerek icra takibinin yargılama sonuna kadar teminatsız olarak durdurulmasına, davanın dava dışı A’e ihbar edilmesine,  takip dosyasından ve takip dayanağı bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitine, müvekkili şirket yönünden takibin iptaline, davalının %20 oranında kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.    

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; senet borçlusu A’ün borca herhangi bir itirazı bulunmazken, senet kefili ve diğer borçlusu olan davacının huzurdaki davayı kötüniyetli olarak açtığını,  senet tanzim tarihinde A’ün şirket yetkilisi olduğunu,  davacı tarafın   takibe, borca, ödeme emrine ve borcun ferilerine yönelik süresi içerisinde bir itirazı bulunmadığını, icra takibinin itiraz olmaksızın kesinleştiğini savunarak   davanın reddini  istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile bononun düzenleme tarihinde dava dışı A ve K’in davacı şirketi temsile münferiden yetkili olduğu, dava dışı A’ün keşideci olduğu bonoda A’ün şirketi temsil yetkisini kötüye kullanarak davacı şirketi bonoda avalist yaptığı, ayrıca bonoda yapılan incelemede şirket kaşesi üzerinde tek imzanın bulunduğu, temsilcilerden hangisinin bu imzayı attığının bonodan anlaşılamadığı, ancak davalı tarafından dava dışı A ile şirket adına işlem yapıldığının inkar edilmediği, aksine dava dışı temsilcinin o dönemde şirketi temsil yetkisinin bulunduğu savunmasının yapıldığı, bu nedenle şirketi temsilen dava dışı A’ün imza attığının kabulünün gerektiği, bu hususun da Mahkemece değerlendirildiği, temsilcinin temsil yetkisini kötüye kullanması, temsilcinin kendisiyle işlem yasağı nedeniyle aval işleminin batıl olduğu ve bu nedenle davacı şirketin dava konusu bonodan dolayı borçlu olmadığının anlaşıldığı, zira temsilcinin kendisiyle işlem yapmasının kural olarak yasak olduğu, temsilcinin izinsiz olarak kendisiyle yaptığı işlemin sakat bir işlem olduğu, bu işlemin temsil olunanı bağlamayacağı, temsilcinin kendisiyle işlem yapma yasağı ve temsil yetkisinin kötüye kullanılması nedeniyle davaya konu   takip dayanağı  11.000,000,00 TL bedelli bonodan dolayı davacının davalıya 9.500.000,00 TL borçlu olmadığının tespitine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 72 nci maddesinin  beşinci fıkrası gereğince davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

 IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; A’ün senet düzenleme tarihinde münferiden yetkili olduğunu,  senette A’ün imzasının yanında, davacı şirket kaşesi üzerine atılmış şirket yetkilisi A’ün bir imzasının daha bulunduğunu, senette yer aldığı üzere  borçlunun A, aval verenin ise davacı şirket olduğunu, kaldı ki aval verenin borcunun bağımsız bir borç olduğunu ve fer’i nitelikte olmadığını, aval ile teminat altına alınan borç geçersiz olsa bile, aval verenin sorumluluğunun devam edeceğini, teminat altına alınan borcun şekle ait bir noksan olmaması halinde herhangi bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdünün geçerli olduğunu, ticari mümessilin  kendi borçlu olduğu dosyada, şirket adına aval verme yetkisi bulunduğunu, senet düzenleme tarihinde dosya borçlusu A’ün şirketi temsile münferiden yetkili olduğunu ve temsil ettiği şirket adına aval verebileceğini, bu nedenlerle Mahkemenin kararının hukuka aykırı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini  ileri sürerek istinaf isteminde bulunmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ortaklar kurulu tarafından  şirket müdürü A’e kambiyo taahhüdü ile şirketi borç altına sokma yetkisi verildiği,   6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 616 nci maddesi hükmüne göre atanan müdürler, esas itibariyle ticari mümessil niteliğinde olduğundan kambiyo taahhüdünde bulunmanın ticari mümessilin olağan yetkileri kapsamında olduğunu, avalin de bir kambiyo taahhüdü olduğu, dava dışı A’ün davacı adına aval vermeye yetkili olduğu, ortaklar kurulu kararında kanun hükmündeki olağan yetkilerin de ötesine gidilerek şirket müdürü A’e şirket adına olan taşınmazları satmaya ve taşınmaz mülkiyetini ipotek tesisi suretiyle sınırlandırma yetkisinin dahi verildiğini, tüm bu gerekçelerle  ilk derece mahkemesinin dava dışı A’ün davacı şirket adına aval verme yetkisi bulunmadığına dair kabulünde isabet bulunmadığı, yine  şirketle işlem yapma yasağının limited şirketler için öngörülmediğini, limited şirketlere ilişkin hükümlerde şirket müdürlerinin kendileriyle işlem yapmalarını yasaklayıcı bir düzenleme olmadığı gibi anonim şirketlere ilişkin  6102 sayılı Kanun’un 395 inci maddesinin birinci fıkrasında açık bir atıf da bulunmadığı, Kanun koyucunun, 395 inci maddenin ikinci fıkrasına açıkça atıf yaparken, aynı maddenin birinci fıkrasına atıf yapmamasının bilinçli bir tercih olduğu, senedin dava dışı temsilcinin müdürlük görevinin sona ermesinden sonra düzenlendiğinin yazılı delillerle ispat edilemediği, limited şirket müdürünün şirketi temsil ederken 6102 sayılı Kanun’un 629 uncu hükmünde ifadesine bulan özen yükümüne, şirket menfaatinin gözetilmesi ilkesi ve diğer menfaatlerin önünde tutulması zorunluğuna aykırılıkların temsilcinin şirkete karşı sorumluluğu bakımından geçerli olduğu, dava dışı temsilcinin temsil yetkisini aştığı ve kötüye kullandığı iddiasının senet metninden anlaşılabilen bir husus olmadığı, kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda  asıl olanın iyi niyetin varlığı olduğu, davalı lehtarın dava dışı temsilci ile birlikte hareket ederek senedi iktisabında kötü niyetli ya da ağır kusurlu olduğunun ispat edilemediği, bu hususta kesinleşmiş bir ceza mahkumiyeti bulunmadığı, kambiyo senedinin temel ilişkiden mücerret olması nedeniyle, davalı lehtarın dava dışı temsilci ile davacı şirket arasındaki temsil yetkisinin kötüye kullanıldığını bildiği ya da bilmesi gereken kişilerden olduğunun ispat edilemediği, bu nedenle üçüncü kişinin konumunda olan davalı lehtarın iyi niyetli olduğu yönündeki kanuni karinenin aksinin ispatına dair bir delil bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile  mahkeme kararının kaldırılmasına,  yeniden hüküm kurulmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye  Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

 Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle;  icra takibiyle nitelikli dolandırıcılık mağduru durumuna düşen müvekkil şirketin bonoyu düzenleyen şirket eski yetkilisi Abdulkerim Akgöl, davalı ve işbirliği yaptıkları diğer kişiler hakkında başlatılan ceza soruşturmasının devam ettiğini, istinaf harcının verilen kesin süreye rağmen yatırılmaması sebebiyle  istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına  karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Mahkeme ek kararının kesin kararla kaldırılması, bu karara istinaden davalıya yeniden muhtıra çıkarılmasının usule aykırı olduğunu,  şirket müdürlerinin şirketi avalist gösterme yetkisinin olmadığını, bu yetkisinin davalı alacaklı tarafça incelenmesi ve senette gösterilen fahiş alacak miktarı da (11.000.000,00 TL) dikkate alındığında, davalı alacaklının bu hususu sorgulaması gerektiği,  şirkette yarı oranda hisse  sahibi ortağın, diğer ortağın ve şirketin menfaatini zedeleyecek şekilde şirketi avalist göstererek müdürlük yetkisinin sınırlarını aştığını, icra takibinde asıl borçlu ile avalistin sıfatının birleştiğini, asıl borçlu şirket yetkilisinin kendi lehine işlem yasağına aykırı davrandığını, bu husus senet metninden açıkça anlaşıldığından  davalının iyi niyetinden söz edilemeyeceğini,  icra takibinde asıl borçlu ile avalistin sıfatının birleştiğini, asıl borçlu şirket yetkilisinin kendi lehine işlem yasağına aykırı davrandığını, bu husus senet metninden açıkça anlaşıldığından  davalının iyi niyetinden söz edilemeyeceğini,                asıl borçlu eski şirket yetkilisinin şirketi kendi borcuna kefil ederek (şirketi avalist göstererek) lehe işlem yapma yasağını ihlal ettiğini,  ilgisiz içtihatlara atıfta bulunulduğunu, henüz neticelenmemiş savcılık soruşturma dosyasının  değersizleştirildiğini,  kararın  doğru kabul edilmesi halinde  bir dönem limited şirket müdürlüğü yapmış herkesin müdürü olduğu dönemde düzenlenmiş gibi bono tanzim ederek şirketi kendi lehine avalist gösterebileceğini, şirket müdürünün ticaret sicil gazetesinde yayınlanan yetkileri dışında yapacağı borçlandırıcı işlemlerin şirketi bağlamayacağı, ticari bir şirketin adi bir alacak ilişkisinde yer alamayacağı,  şirket müdürünün kendi şahsi borcuna şirketi aval veren olarak gösteremeyeceği, senet altındaki imza işletme amaç ve konusu dışında atıldığından  şirketi hukuken ilzam etmeyeceği,   müvekkili şirketin hiçbir ticari ilişkisinde bonoyu ödeme aracı olarak kullanmadığı,  asıl borçlu eski şirket ortağının bunu bildiği halde  kötüniyetli olarak ve davalıyla işbirliği halinde hem de fahiş miktarda  bono tanzim ettiğini, müvekkilinin davalıya borcu bulunmadığını,  senet miktarının fahişliğinin dahi senedin düzmece olduğunu gösterdiğini, davalının bu miktarda bir alacağın alacaklısı olabilecek mal varlığına sahip olmadığını, icra dosyasında yapılmayan işlemlerin muvazaanın kanıtı olduğunu, delillerin toplanmadığını, senet borçlusu eski şirket ortağı Abdulkerim Akgöl’ün isticvabının gerektiğini ileri sürerek  bu ve re’sen göz önünde bulundurulacak sebeplerle kararın bozulmasını istemiştir. C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, limited şirket yöneticisinin verdiği aval nedeniyle davacı şirketin lehine aval verilen davalıya  karşı bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespiti ve bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla ilamsız icra takibinin iptali istemine ilişkindir.    

2. İlgili Hukuk

2004 sayılı  Kanun’un 72 nci maddesi,  6102 sayılı Kanun’un 371 inci, 626 ncı  ve 629 uncu maddeleri

3. Değerlendirme

 1. 6102 sayılı Kanun’un 629 uncu maddesinin birinci fıkrası  uyarınca; Müdürlerin temsil yetkilerinin kapsamına, yetkinin sınırlandırılmasına, imzaya yetkili olanların belirlenmesine, imza şekli ile bunların tescil ve ilanına bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin ilgili hükümleri kıyas yolu ile uygulanır. Aynı Kanun’un anonim şirketlere ilişkin 371 inci  maddesi uyarınca; şirketi temsile yetkili kişiler, şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Kanuna ve esas sözleşmeye aykırı işlemler dolayısıyla şirketin temsilciye karşı rücu hakkı saklıdır. Temsilcilerin üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir.

2.Temsil yetkisinin sınırlandırılması, iyiniyet sahibi üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmeyeceği gibi, tescil ve ilan edilmek koşuluyla, bir temsilcinin temsil yetkisi sadece merkezin veya bir şubenin işleri yönünden bölgesel olarak veya birlikte temsil yetkisi kullanılması yönünden sınırlandırılabilir. Kısıtlama yapılmış olsa bile bu karar iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Şirketi temsilen yapılan iş ve işlemler her halükarda geçerli olup, iç ilişkide temsil yetkisinin sınırlandırılmış olması üçüncü kişilerin şirkete müracaat etmelerine engel değildir. Bu bağlamda, limited şirketi temsile yetkili olanlar şirketi üçüncü kişilere karşı borçlandırabilirler.

3. Ancak,  6102 sayılı Kanun’un 626 ncı ve 629 uncu maddeleri gereğince müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü bulunmakta olup özenli bir temsilci, iyiniyet ve sadakat borcu gereği, temsil ettiği şirketin çıkarına aykırı olarak bir işlem yaparsa bu işlem kural olarak temsil görevinin dışında kalır.  Bir başka deyişle, işlem için temsil edilenin yetki vermediğinin ve bu işlemin kural olarak temsil edileni bağlamayacağının kabulü gerekir. Bunun istisnası temsil edilenin temsilciye açıkça kendisiyle işlem yapma izni vermesi veya yapılan işleme sonradan icazet vermesi halidir ki, bu hallerde işlem geçerli olur.

4.  Somut olayda, davaya konu 11.000,000,00 TL bedelli bononun alacaklısının davalı İ,  borçlusunun A, aval verenin ise davacı şirket olduğu ve  dava dışı A’in hem keşide eden asıl borçlu, hem de davacı şirketi temsilen aval veren sıfatıyla bonoyu imzalayarak davalı İ’e verdiği, senedin tanzim tarihi itibariyle A’in davacı şirketi münferiden  temsil yetkisine sahip olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.

5.  Bu durumda,  dava dışı temsilci A’ün  dava konusu bonoyu, şirket yetkilisi olduğu dönemde keşide ettiği ve şirket adına attığı aval imzasının müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü ile bağdaşmadığı, aval için kendisine verilmiş açık bir iznin veya icazetin varlığının   iddia ve ispat edilmediği  hususları birlikte değerlendirildiğinde, aval işlemi şirket açısından bağlayıcı olmadığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, 08.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

(Y. 11. HD 08.06.2023 tarih 2022/737 E. 2023/3635 K. )

Scroll to Top