LİMİTED ŞİRKETİN FESİH VE TASFİYESİ. (07.06.2023)

Taraflar arasındaki ticari şirketin fesih ve tasfiyesi  davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalı Erhan Bodur aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine, diğer davalı bakımından davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı Erhan Bodur tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Erhan Bodur tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin 1996 yılında kurulduğunu, müvekkili ile davalılardan Erhan Bodur’la kardeş ve şirkette  %50’şer hissedar olduklarını, 10 yıl müddet ile şirketin müdürü olarak atandıklarını, davalı ortak Erhan Bodur’un eylemleri nedeniyle ihtilaf çıktığını, 12.11.2011 tarihinde yetkilerinin bitmesine rağmen ortaklar kurulu kararı ile şirketin temsil ve ilzamı hususunda şirkete müdür tayini hususunda karar alınmasına riayet etmediğini, müvekkilinin şirketin temsil yetkisi de sona erdiğinden şirketin müdürsüz ve işlevsiz kalmasına sebebiyet verdiğini, davalının şirkete ait malları şahsi  malları imiş gibi keyfince satıp hesap dahi vermediğini, ticari defter ve kayıtları alıp geri iade etmediğini, kasıtlı ve kötü niyetli davranışları ile şirketin gelir kaybına sebebiyet verdiğini, şirketin öz sermayesinin azalmasına, şirketin  borca batık hale dönüşmesine sebebiyet verdiğini belirterek şirkete tedbîren kayyım atanmasına, şirketin amacını gerçekleştirme olanağı kalmaması, çalışamaz hale gelmesi ve acze düşmüş olması sebebi ile şirketin feshi ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1.Davalı Erhan Bodur cevap dilekçesinde; davacının iddialarının doğru olmadığını, davalı şirketi, davacının zarara uğrattığını belirterek davanın reddine, davacının şirkete verdiği zararları tazmininden sonra şirketin feshi yerine davacının hisselerinin tarafından alınması hususunda haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini istemiştir.

2.Davalı şirket tarafından davaya cevap verilmemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın niteliği gereği davanın şirket tüzel kişiliğine karşı açılması gerekli ve yeterli olduğu, şirket ortağına husumet yöneltilmesinin doğru olmadığından  davalı Erhan Bodur aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine, ortaklar arasında ceza soruşturmasına kadar varan ciddi ihtilafların bulunduğu, ortaklar arasında güven unsurunun tamamen ortadan kalktığı, davalı şirketin son olarak 2011 yılında vergi dairesine beyanname verdiği, 2011 yılından sonra faaliyetine devam etmediği, ekonomik olarak aktifinde bir değer barındırmasının olası olmadığı, mevcut durumun şirketin feshi için haklı neden olduğu, şirketin gayri faal olması, aktifinde bir değer barındırmasının olası olmadığı, şirketin devam ettirilmesinde fayda olmayacağı, mevcut duruma göre fesih dışında duruma uygun düşen ve kabul edilebilir çıkma yahut çıkarılma gibi başka bir çözümle dahi şirketin devamının sağlanmasının mümkün olmadığı  gerekçesi ile davalı şirket aleyhine açılan davanın kabulüne, şirketin haklı nedenlerle feshine, tasfiye memuru  atanmasına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Erhan Bodur istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı  Erhan Bodur istinaf dilekçesinde özetle; 2011 yılı 2 nci yarısında kendisine şirketin çok borçlu olduğunu, şirketi tasfiye etmek istediğini, şirket makinelerinin bir kısmının değerinin 620.000,00 TL olarak hesaplandığını, hissesine düşen takriben 300.000,00 TL’nin kendisine, 10.000,00 TL’lik taksitlerle 30 ayda ödeyeceğini, şirket kayıt ve görüşmelerden, muhasebeciye çıkarttığı finansal tablolardan, davacının yetkili olduğu süre içinde, hukuk ve yasa dışı işler yaptığını, şirket adına bankalardan yoğun olarak krediler çekip zimmetine geçirdiğini anladığını, davacıya konuya açıklık getirmesi için ihtarname çekmesine rağmen müspet bir cevap alamadığını, şirket kayıt ve belgelerini kaçırmaya başladığını görmesi üzerine bunların bir kısmını koruma altına alabildiğini, davacının, şirketin makinelerini ve demirbaşlarını gece ve tatil günlerinde gizlice kaçırmaya, stoklarını elden çıkarmaya, alacaklarını tahsil etmeye ve bunları zimmetine geçirmeye devam ettiğini, ayrıca 2010 yılında imzasını taklit ederek şirket sermayesini 100 milyar TL’den 1 trilyon TL’ye çıkardığının bilirkişi incelemesi ve mahkeme kayıtlarıyla tespit edildiğini, yine davacının şirket kasasını kullanmayarak yoğun olarak ortaklar borçlar hesabını kullandığı, böylece zimmetine geçirdiği paraları saklamaya çalıştığının tespit edildiğini, bu gelişmeler üzerine 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2014/92 E. sayılı dosyada davacı aleyhine, şirkete verdiği zararların tespiti için dava ikame ettiğini, bu davanın eksik husumet nedeniyle davanın esasına girilmeden reddedildiğini, temyiz mahkemesinin kararı bozduğunu ve halen dosyanın derdest olduğunu, 15. Asliye Ticaret Mahkemesindeki davada yargılama sonucunda davacının zimmetine geçirdiği paralar ve şirkete verdiği zararların ortaya çıkacağını, şirketin gerçeğe yakın bilançosunun elde edileceğini ve tasfiyeye esas olacağını, davacının şirkete verdiği zarar tespit edilmeden fesih ve tasfiyeye gidilmesinin yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, davacının şirkete zarar veren olması nedeniyle fesih ve tasfiye talebinin yerinde olmadığını, Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemelerinde alınan kök ve ek raporlarda bilirkişinin bilimsel olarak mesnetsiz ve gerekçesiz olarak makine ve teçhizatla ilgili olarak değerli hurda adı altında şirket kayıtlarıyla, hayatın ve üretimin gerçekleriyle çelişen kabul edilemez beyanlarda bulunduğunu ve şirket aktifinin bir değer barındırmadığı olasılığından bahsettiğini, bu olasılık doğru kabul edildiğinde, ortada tasfiye edilecek bir aktif olmadığını ve tasfiyeye gerek bulunmadığı sonucunun ortaya çıkacağını, böyle bir durumun tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirterek kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı tarafça ibraz edilen 25.07.2019 tarihli dilekçe ile karar aleyhine istinaf kanun yoluna müracaat edildiği, ayrıntılı dilekçenin gerekçeli kararın tebliğinden sonra verileceğinin beyan edildiği, gerekçeli kararın davalı Erhan Bodur’a tebliğe gönderildiği ve 13.09.2019 tarihinde tebliğ edildiği, karara karşı istinaf başvuru süresinin 27.09.2021 tarihinde sona erdiği, ancak gerekçeli istinaf başvuru dilekçesinin süresinden sonra sunulduğu, bu tarih itibarı ile de istinaf süresinin geçmiş olduğu, davalı Erhan Bodur’un, 25.07.2019 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru konulu dilekçesinde istinaf sebeplerinin ve gerekçesinin açık bir şekilde belirtilmediği, İlk Derece Mahkemesinin kararında da  resen gözetilmesi gereken kamu düzenine ilişkin bir aykırılığın bulunmadığı, 08.10.2019 tarihli dilekçenin ise istinaf süresinden sonra sunulduğu  gerekçesiyle davalı Erhan Bodur’un istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Erhan Bodur  temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı Erhan Bodur temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde belirtilen nedenlerle kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık,  limited şirket ortağı olan davacının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanun’un (6102 sayılı Kanun)  636 ncı maddesinin üçüncü fıkrasına dayalı olarak açılan davalı şirketin fesih ve tasfiyesi ile tedbîren davalı şirkete kayyım atanması  istemine ilişkindir.     

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2. 6102 sayılı Kanun’un  636 ncı maddesi.

3. Değerlendirme

İlk Derece Mahkemesince, davalı Dersan Plastik Makine Ambalaj Deri ve Tekstil İth. İhr. San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine açılan davanın kabulüne, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, davalı Erhan Bodur aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiş, karara karşı davalı Erhan Bodur tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı  Erhan Bodur’un istinaf dilekçesinin kapsamından davalı şirketi temsilen istinaf kanun yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.

Bölge Adliye Mahkemesince, davalı Erhan Bodur’un, 25.07.2019 tarihli istinaf kanun yoluna başvuru konulu dilekçesinde istinaf sebeplerinin ve gerekçesinin açık bir şekilde belirtilmediği, İlk Derece Mahkemesi kararının davalı Erhan Bodur’a 13.09.2019 tarihinde tebliğ edildiği, 27.09.2019 tarihinde davalı Erhan Bodur’a Mahkemece gerekçeli kararın ikinci kez tebliğ edildiği, kararın tekrar tebliğ edilmesinin istinaf süresinin yeniden işlemeye başlamasına neden olan bir süreç olmadığı, ikinci tebligat ile başlayan sürenin dikkate alınmayacağı, dolayısıyla davalının istinaf başvuru süresinin 27.09.2019 tarihinde sona erdiği, 08.10.2019 tarihli dilekçesinin ise istinaf süresinden sonra sunulduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin kararında resen gözetilen nedenlerle kamu düzenine ilişkin bir aykırılığın da bulunmadığından davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Ancak  davalı  Erhan Bodur’un istinaf dilekçesinin kapsamından davalı şirketi temsilen istinaf kanun yoluna başvurduğu, Mahkemece davalıya tebliğ edilen ilk gerekçeli kararın dosyaya sunulan örneği ve mahkemece  gerekçeli kararın davalıya ikinci kez tebliğ edilmiş olması da nazara alındığında, ilk karar tebliğinde ilamdaki tüm hususların okunur ve açıkça anlaşılabilir olmadığından istinaf süresinin ilk tebligatla başlamadığı, ikinci tebligatın usulune uygun tebliğ olduğu, ikinci tebligat ile başlayan sürenin değerlendirilmesinde ise  davalının istinaf dilekçesinin de süresinde olduğu, bu nedenle davalının istinaf dilekçesinin kabulüne karar verilerek davalı istinaf başvurusunun esastan incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, 07.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

(Y. 11. HD. 07.06.2023 tarih 2021/8987 E. 2023/3579 K.)

Scroll to Top