ICC HAKEM HEYETİ KARARININ TENFİZİ

T.C.

YARGITAY

11. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2019/2417

KARAR NO  : 2021/1051    

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30.06.2016 gün ve 2014/762 E. – 2016/572 K. sayılı kararı bozan Daire’nin 29.11.2018 gün ve 2016/14160 E. – 2018/7501 K. sayılı kararı aleyhinde davalı tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:

 Davacı vekili, ICC Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Divanı’nın 17586/FM/MHM/EMT no’lu dosyasından yapılan yargılama neticesi verilen 13/12/2012 ve 19/06/2013 tarihli kararların New York Sözleşmesi uyarınca tanınmasını ve tenfizini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, tenfiz isteminin reddine dair verilen kararın davacı vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce bozulmuştur.

Bu kez davalı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

1- Davacının %50 ve davalının kontrolünde olan Chimichanga’nın %50  hissedar oldukları Belport SARL şirketinin tek malvarlığı olan ve liman işletmesi bulunan Belde A.Ş.’nin %95 hissesinin yönetimi hususunda taraflar arasında 16.01.2007 tarihli “Hissedarlık Yönetim Sözleşmesi”nin imzalandığı, ancak davalı tarafın hile yoluyla bu sözleşmeye aykırı icra takipleri nedeniyle Belport SARL’ın Belde A.Ş.’deki hisselerinin çok düşük değerde satılmasına ve bu surette davacı şirketin zarar görmesine yol açıldığı iddiasıyla davacı tarafça ICC hakem heyetine başvurulduğu, sözleşme uyarınca taraflar arasında çıkacak ihtilaflarda “giderilemeyen (çözülemeyen) temerrüt” halinin varlığı halinde doğrudan ICC hakem heyetine başvurulabileceği, uygulanacak hukukun İngiliz Hukuku olarak seçildiği, böyle bir temerrüt halinin varlığının hakem heyeti tarafından tespit edildiği, yargılama usulü yönünden, tarafların 27.01.2012 tarihli anlaşmalarına istinaden Hakem Heyetinin (2) No’lu Usul Kararı uyarınca, yargılamanın; hukuki sorumluluğun tespiti ile miktar, faiz ve masrafların tespiti olmak üzere iki ayrı safhaya ayrıldığı, hukuki sorumluluğun tespiti yönünden hakem heyetince usulü  dairesinde  yapılan  yargılama  sonucunda,  bazı  talepler  yönünden davanın reddine, diğer bazı talepler yönünden davanın kabulüne ilişkin olarak verilen 13.12.2012 tarihli kararın tanınması istemi yönünden, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine dayanak yapılan yabancı hakem heyeti kararının Türk Mahkemeleri’nce verilen kesinleşmiş karar sonucuna aykırı olması nedeniyle kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğine ilişkin gerekçesinin,  kesinleşen   ceza  dosyasındaki  beraat  kararının  gerekçesi  itibariyle   yerinde olmamasına göre yerel mahkemece davacının ICC Hakem Heyeti’nin 13.12.2012 tarihli kararın tanınması talebinin reddi kararı doğru olmadığından ve Dairemizin 29.11.2018 tarihli ve 2016/14160 E. 2018/7501 K. sayılı bozma ilamında yer alan gerekçelerin 13.12.2012 tarihi hakem heyeti kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davalı vekilinin 13.12.2012 tarihli hakem heyeti kararına yönelik tüm, 19.06.2013 tarihli hakem heyeti karına yönelik ise aşağıdaki bent dışındaki sair karar düzeltme sebeplerinin reddine karar verilmiştir.

2- Buna karşılık davacının ICC Hakem Heyeti’nin 19.06.2013 tarihli kararının tenfizi isteminin yerel mahkemece reddine ilişkin kararının Dairemizce bozulmasına yönelik karar düzeltme istemine gelince;

ICC Hakem Heyetince yapılan yargılama sonucunda, davacı şirketin Belport’taki hissesinin 01.04.2010 tarihindeki adil değerinin karşılığı olan 60.500.000 ABD doları tutarındaki tazminatın davacıya ödenmesine, 1.085.000 ABD doları tutarında tahkim muamelesi masrafı ile davacı tarafın yaptığı 7.070.135,72 ABD doları tutarında masrafın davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince, Hakem Heyetinin 19.06.2013 tarihli kararı yönünden de tenfiz istemi reddedilmiş ve Dairemizin yukarıda anılan kararı ile bu karar yönünden de bozma kararı verilmiş ise de;

Dairemizin yerleşik uygulamaları doğrultusunda, yabancı hakem heyetlerinin tanınması ve tenfizi istemleri hakkında 5718 sayılı MÖHUK’un 60 vd. maddelerinde düzenlenmiş olmakla birlikte, Anayasa’mızın 90.maddesi hükmü doğrultusunda bu konuda öncelikle, ülkemizin de tarafı olduğu 10.06.1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkındaki New York Sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizini engelleyen haller Sözleşmenin 5.maddesinde;

“1. Aleyhine hakem kararı ileri sürülen taraf talepte bulunmaz ve zikri geçen kararın tanınması ve icrası istenen memleketin yetkili makamı önünde aşağıdaki hususları ispat etmez ise, hakem kararının tanınması ve icrası isteği reddolunamaz:

(b) Aleyhine hakem hükmü öne sürülen tarafın hakemin tayininden veya hakemlik prosedüründen usulü dairesinde haberdar edilmemiş olduğu, yahut da diğer bir sebep yüzünden iddia ve müdafaa vasıtalarını ikame etmek imkanını elde edememiş bulunduğu; veya

2. Hakem kararının tanınması ve icrası istenen memleketin yetkili makamı tarafından aşağıdaki hallerin bulunduğu görülecek olursa, tanıma ve icra isteği kezalik reddolunabilir:

(b) Hakem kararının tanınması ve icrasının zikri geçen memleketin amme intizamı kaidelerine aykırı olması”

Şeklinde düzenlenmiştir. Bunlardan birinci bentte sayılanlar nispi ret sebepleri olup, bu sebeplerin incelenebilmesi için mutlaka aleyhine tenfiz istenilen tarafça ileri sürülmesi ve bu iddianın da ispatı gerekir. Buna mukabil, ikinci bentte sayılan ret sebepleri ise mahkemelerce re’sen (mutlak ret sebebi) dikkate alınabilecektir.

Adil yargılanma hakkı, iç hukuk kapsamındaki uyuşmazlıklar yanında, yabancı unsurlu uyuşmazlıkları da ilgilendirmektedir. Bu hak, ülkemizin de tarafı olduğu AİHS’in 6. Maddesinde “temel insan hakları” arasında sayıldığı gibi, 1982 Anayasamızın 36.maddesinde de temel insan hakları arasında sayılmıştır. Bu bağlamda adil yargılanma hakkının temel unsurları arasında “hukuki dinlenilme hakkı” ile “mahkemeye erişim ve yargılamanın aleniyeti ilkesi” bulunmaktadır. Bir zaruret olmadıkça adil yargılanma hakkı kısıtlanmamalıdır.                                    

Hukuki dinlenilme hakkının bir gereği olarak, gerek davacılar, gerekse davalılar yönünden, kişinin yargı organları önünde bir engelle karşılaşmadan iddialarını serbestçe dile getirebilmeli ve ispatlayabilmeli, karşı tarafın hakkındaki iddialarını ise savunma hakkı kapsamında yine bir engelle karşılaşmadan serbestçe çürütebilmelidir. Hukuki dinlenilme hakkı kapsamında taraflar mahkemeye kolaylıkla erişebilmelidir. Mahkemeye erişim hakkının kapsamına, uyuşmazlığa konu delil ve belgelere kolayca erişimi de kapsar. Bu nedenle taraflar delilleri serbestçe inceleyebilmeli, tarafların bilgisine açık olmayan bir husus karara esas olamamalıdır.

Her ne kadar hukuk dünyasında “ticari sırların korunması” meşru bir hak ise de, bu hakkın arkasına sığınılarak ve dolanılarak, bir yargılamada karşı tarafın hukuki dinlenilme hakkına zarar verilmemelidir. Yargılamaya konu bir delil karşı taraftan ticari sır olarak gizlenecek ise bunun makul gerekçeleri olmalı ve bu husus tutarlı ve hukuka uyarlı bir şekilde izah edilmeli, sırların korunması gerektiğinde ise orantılılık ilkesi aşılmamalı ve çelişkiye düşülmemelidir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurul tarafından iç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, “Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık” şeklinde çizilmiştir. Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespiti, esas itibariyle hâkimin takdirine bırakılmıştır. Ancak hakim, takdir yetkisini kullanırken milletlerarası özel hukukun varlık sebebini ve bu hukukun genel prensiplerini dikkate almak durumundadır (Yargıtay HGK 26.11.2014 T. ve 2013/1135-2014/973).

Somut olayda, taraflarca kararlaştırılan ve Hakem Heyeti tarafından da onaylanan yargılamada uyulacak usul kuralları uyarınca, tarafların belirli bir takvim içerisinde, taraflara davacının uğradığı zarar miktarına ilişkin taraf bilirkişi raporlarını ve delillerinin bir suretini eş zamanlı olarak Hakem Heyetine ve bir suretini de karşı tarafa sunmaları, yine eş zamanlı olarak taraflardan her birinin diğer tarafın iddiasına konu delillerini ve yargılama sırasında aldıkları bilirkişi raporlarını inceleme ve cevap sunma, rapor sunan bilirkişileri çapraz sorguya alma hakları tanınmıştır. Nitekim her iki taraf da, zararın miktarına ilişkin kendilerince yargılama sırasında aldıkları bilirkişi raporlarını bir bütün halinde dosyaya sunmuşlar, bu raporların hiçbir kısmı karşı taraftan gizlenmemiştir. Öte yandan, davacı taraf, kendi iddiasını güçlendirmek için, Belport SARL şirketinin mali yapısı ve değeri yönünden kendilerince davadan çok önce alınan 2008, 2009 ve 2010 yıllarına ilişkin inceleme raporlarına da delil olarak dayanmış, ancak uyuşmazlık çözüm takvimine göre diğer delillerle birlikte bu raporların  da  bir  suretini  hakem  heyetine, bir suretini de davalı tarafa gönderme yükümünde olmasına rağmen göndermemesi üzerine, davalı tarafın bu raporların kendilerinde gönderilmediğini ileri sürerek bir suretin kendilerine gönderilmesini talep etmesine rağmen, davacı tarafın göndermeyi reddetmesi üzerine bu defa davalı tarafça Hakem Heyetine başvurulmuştur. Hakem Heyeti tarafından usul kararıyla bu raporların sunulması ve bir suretinin davalı tarafa gönderilmesine karar verilmiş ancak davacı tarafça bu yine reddedilmiştir. Davalı tarafça yeniden talepte bulunulmuş, davacı tarafça bu defa ticari sırların gizliliği gerekçesiyle tekrar reddedilmiştir. Davalı tarafın bu defa yeniden talebi üzerine Hakem Heyeti, 2009 ve 2010 yıllarına ait davacı tarafın inceleme raporlarının sadece şirketin değerlemesine ilişkin ilgili fasıllarının sunulmasını emretmiş, isterse rapor sunanların isimlerinin ve değerleme ilgili olmayan kısımlarının değiştirilerek sunulabileceği ve raporların davalı asiller tarafından değil, ancak davalıların avukatı ve değerleme uzmanlarınca incelenebileceğine karar vermiştir. Bu defa davacı taraf, 2009 ve 2010 yılı raporlarından kendilerince uygun gördükleri kısımlara ilişkin bilgileri çıkartarak dosyaya sunmaları üzerine, davalıların avukatları ve değerleme uzmanları, ancak kendilerine gösterilen kısmı itibariyle bu raporları inceleyebilmiş, ancak bu defa da davalıların kendi uzmanlarının hazırladığı raporun taslağını davalı asillerle paylaşması ve birlikte değerlendirme yapmaları yasaklanmıştır.

Hakem Heyeti kararında, çok büyük ölçüde davacı tarafça hazırlatılan raporlardan Mart 2010 tarihli raporu esas alarak davacı tarafın uğradığı zararı belirlemiştir.

Tenfiz davalarında tenfiz mahkemesi kararın içeriğini ve hakemlerin takdir haklarını denetleyememekle birlikte, Newyork Sözleşmesinin 5.maddesi kapsamında, somut dosya özelinde, tahkim yargılaması sırasında tarafların savunma haklarının kısıtlanıp kısıtlanmadığı, hakem mahkemesince alınan kararın Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığını serbestçe değerlendirebilecektir. Hakem heyetince, büyük ölçüde hükme esas alınan Mart 2010 tarihli raporun incelenmesi konusunda, taraflarca üzerinde anlaşılan yargılama usul kurallarına da aykırı olacak şekilde, inceleme raporunu hazırlayan kişilerin isimleri, liman değerinin hesaplanmasında esas alınan finansal model ve metotla ilgili kısmı ile bu raporun alınma amacının olduğu bölümün gizlenmesi suretiyle eksik şekilde dosyaya sunulmasına izin verilmesi, böyle bir raporun mevcudiyetinden ve değiştirilmiş olabileceğinden kuşku duyan davalı taraftan raporun aslının ve kopyasının gizlenmesi, hatta hükme esas raporun görülen kısmı itibariyle davalı tarafın değerleme uzmanınca hazırlanan taslak raporun dahi davalılarca görülmesine izin verilmemesi, bu raporları hazırlayan kişilerin davalılarca çapraz sorguya çekilmelerinin engellenmesi, tüm bu gizliliğin hiçbir makul ve hukuki temele dayalı olmaması hakem heyetinin tarafsızlığı konusunda kuşkuya düşürülmesinin, tahkim yargılaması sırasında davalı tarafın delillere erişimi ve kendilerini savunma haklarının ağır şekilde ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

Savunma hakkının kısıtlanması ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlali, ayrıca Türk kamu düzenine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Yukarıda anılan sebeplerle, davacı tarafın uğradığı zarar miktarına ilişkin olarak Hakem Heyeti tarafından verilen 19.06.2013 tarihli kararın tenfizi isteminin Newyork Sözleşmesi’nin 5/1-b ve 5/2-b maddeleri ile MÖHUK’un 62/1-b ve d bentlerine aykırılık nedeniyle İlk Derece Mahkemesince reddi kararı yerinde ise de, Mahkemece, tanıma ve tenfiz istenilen her bir hakem heyeti kararı yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, tek bir hüküm kurulması doğru görülmediğinden mahkeme kararının değişik bu gerekçeyle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) no’lu bentte yer alan sebeplerle davalı taraf vekilinin sair karar düzeltme istemlerinin REDDİNE, (2) no’lu bentte yer alan sebeplerle davalı vekilinin KARAR DÜZELTME İSTEMİNİN KABULÜ İLE, Dairemizin 29.11.2018 tarihli ve 2016/14160 E. 2018/7501 K. sayılı bozma kararının kaldırılarak DEĞİŞİK GEREKÇEYLE BOZULMASINA, takdir olunan 1.630,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının ödediği peşin temyiz harcının talebi halinde davacıya iadesine, davalının ödediği peşin karar düzeltme harcının talebi halinde davalıya ödenmesine, 10.02.2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

                                                             KARŞI OY

Dava, ICC HAKEM HEYETİ KARARININ TENFİZİ istemine ilişkindir.

Yabancı hakem kararlarının Türkiye’de tanınması ve tenfizi esas itibarıyla, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi çerçevesinde bir kanunla onaylanmak suretiyle Türk  iç hukukunun bir parçası haline getirilmiş bulunan 10 Haziran 1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının tanınması ve icrasına ilişkin New York Sözleşmesi hükümlerine tabidir. Ayrıca New York Sözleşmesi’ne göre, Türkiye’de tenfizi istenecek olan hakem kararından maksat, tenfizi talep edildiği ülke olan Türkiye dışında başka bir  akit devlette verilmiş hakem kararları ile tenfiz ülkesi olan Türkiye’de verilmiş bulunmasına rağmen Türk Hukukuna göre milli sayılmayan (Türk kanunlarının otoritesi altında verilmemiş olan yabancı bir devlet usul hukuku uygulanmak suretiyle verilmiş bulunan) hakem kararlarıdır. Bu hususlar karşısında dava konusu karar, yabancı bir hakem kararıdır. Türkiye de icrası için New Yok Sözleşmesi uyarınca tenfizi gereklidir.

Kamu düzeni, niteliği gereği zamana, yere göre değişen, içeriğinin tespiti zor, her somut olaya göre değişiklik gösteren bir kavramdır. Ancak, toplumun temel yapısını ve çıkarlarını koruyan kurallar bütünü olarak tanımı yinede yapılabilir. İç hukuk bakımından ise kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk hukukunun dayandığı temel siyasete, Türk  adap ve ahlak anlayışına, Türk Kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasada  yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensip ve özel hukuka ait iyiniyet prensibine dayanan kurallara, medeni toplulukların müşterek benimsedikleri ahlak ilkeleri ve adalet anlayışının, ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir.

Bunun yanında hukuki dinlenilme hakkının temel dayanağını Anayasa’nın 36/1 maddesinde yer alan hak arama özgürlüğüne ilişkin düzenleme oluşturmaktadır. Yine hukuki dinlenilme hakkının anayasal çerçevedeki diğer bir dayanağı ise, hukuk devleti ilkesidir (AYM.2). Hukuki dinlenme hakkının üç unsuru bulunmaktadır. Bunlar; bilgilendirmeyi talep hakkı, açıklama ve ispat hakkı ve dikkate alınma hakkıdır. Hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkının hakkaniyete uygun yargılanma unsurunun bir alt ögesi konumundadır. Dolayısıyla, hukuki dinlenme hakkının ihlali özellikle bir hakkın eşitlik temeline dayalı olarak taraflara kullandırılmamış olması adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelir.  Adil yargılanma hakkının ihlali, hem milli hem milletlerarası planda kamu düzeninindendir ve dolayısıyla bu hakkın ihlali kamu düzenini ihlali olarak algılanıp değerlendirmek gerekir. Bu durumda, tahkim yargılaması sırasında hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmiş olması, milletlerarası tahkim bağlamında da bir iptal sebebi olarak, kamu düzenine aykırılığın gerçekleşmesi sonucunu doğurur ve mahkemece re’sen göz önüne alınır.

Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, Hakem Heyeti tarafından da onaylanan usul uyarınca, belirli bir takvim içerisinde, taraflara davacının zararının miktarına ilişkin delillerinin bir suretini Hakem Heyetine ve bir suretini de karşı tarafa sunmaları, eş zamanlı olarak her birinin diğer tarafın iddiasına konu delilleri ve yargılama sırasında karşı tarafça alınan bilirkişi raporlarını inceleme ve cevap sunma, rapor sunan bilirkişileri çapraz sorguya alma hakkı tanınmıştır. Davalı tarafın sunmuş olduğu rapor yanında, davacı taraf  dava dışı şirketin mali yapısı yönünden 2008, 2009 ve 2010 yıllarında özel olarak alınan inceleme raporuna dayanmış ve davacının dayandığı bu raporun ilgili kısımlarının davalı vekilleri ve şirket değerleme uzmanları tarafından incelenmesine olanak sağlanırken, davalı asılın incelenmesine yasak getirilmiştir. Bunun yanında Hakem Heyetince davalının raporunun kabul edilmeme, davacının dayandığı özel raporun kabul edilme nedeni de kararda açıklanmıştır.

Hakem Heyetinin karara dayanak aldığı raporun dava ile ilgili kısımlarının davalı vekili ve değerlendirme uzmanlarınca incelenmesi ve davalı asılın yasaklanmasına dair kararı, Hakem Heyeti dosyası ve ekleri karşısında, adil yargılanma hakkının ve bu hakkın bünyesinde barınan hukuki dinlenilme hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla somut olay bakımından Türk kamu düzeninede aykırılık bulunmamaktadır. Bu nedenle karar düzeltme isteminin reddi görüşünde olduğumuz için çoğunluğun karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin bozma kararı kaldırılarak yerel mahkeme kararının yazılı şekilde değişik gerekçeyle bozulması yönündeki kararına katılmıyoruz.

                 Üye                                                           Üye

 Ayşe ALBAYRAK DOĞAN                                            Refik Cemal HANEDAN

Scroll to Top