Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, Yargıtayca duruşma istemli olarak davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 16.01.2024 günü hazır bulunan davacı vekili Av. Orhan Polat ile davalı vekili Av. Mustafa Batuhan Aydemir dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip, gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı şirketin toplam ağırlığı 3.230 metrik ton olan 159 adet rulo sacın İskenderun Limanından İzmit Limanına taşınması için e-posta yolu ile bağlama notu (recap) üzerinde mutabakata vardıklarını, 11.08.2017 tarihinde navlun sözleşmesinin akdedildiğini, 18.08.2017 tarihinde yükün Türk Bayraklı M/V IKRA gemisine yüklendiğini ve akabinde gemi kaptanının konşimento düzenlediğini, yapılan kontrollerde denize, yüke ve yola elverişli bulunan geminin 18.08.2017 tarihinde saat 14.00 sularında çıkış yaparak İskenderun Limanı’ndan ayrıldığını, ancak kısa bir süre sonra makine dairesinden su almaya başladığını, kaptanın mürettebatı ile derhal gerekli önlemleri aldığını ve geminin yükleme limanına geri dönmek zorunda kaldığını, bunların ardından müvekkilinin hak kazanmış olduğu navluna ait faturayı davalıya gönderdiğini, fakat davalı tarafından faturaya ne bir itiraz ne de bir ödeme yapılmadığını, borcun ödenmemesi üzerine borçlu aleyhine Anadolu 20. İcra Müdürlüğü nezdinde 2019/25642 E. sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığını, e-posta yolu ile navlun sözleşmesi kurulabileceğini, Gencon 94 ile akdettikleri sözleşmede, navlunun yüklemeden itibaren 3 gün içerisinde ödeneceğini kararlaştırdıklarını, yükleme limanında yükün gemiye yüklenmesiyle birlikte müvekkilinin navluna hak kazandığını, geminin elverişliliğine ilişkin tüm sörvey ve kontrollerin eksiksiz biçimde yapıldığını, geminin denize elverişli hâlde limandan ayrıldıktan 3 saat sonra makine dairesinden su alıp limana geri dönmek zorunda kaldığını, arızanın seferden önce taşıyan ve idare tarafından yapılan kontrol ve sörveylerde ortaya çıkmadığını, dolayısıyla müvekkilinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 1141 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince mesul tutulamayacağını, aynı Kanun’un 1179 uncu maddesi uyarınca müvekkilinin sorumluluğunun gündeme gelmeyeceğini, bu hususun 18.08.2017 tarihli kaptan raporuyla sabit olduğunu, davalının müvekkili şirkete navlun borcunu ifa etmediğini, müvekkilinin 20.10.2017 tarihinde navlun alacağını davalıya fatura ettiğini, davalının navlun borcunu ödemediği gibi faturaya da itiraz etmediğini iddia ederek davalı borçlunun haksız, mesnetsiz ve kötü niyetli itirazının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; 6102 sayılı Kanun’un 1246 ncı maddesinin birinci fıkrasında navlun sözleşmelerinden doğan bütün alacakların bir yılda zaman aşımına uğrayacağının düzenlendiğini, zamanaşımının alacağın muaccel hâle gelmesiyle birlikte işlemeye başlayacağını, yükleme tarihinin 18.08.2017 olduğunu, yükleme limanına geri dönmenin aynı gün olduğunu, davacının icra takip tarihinin Ağustos 2019 olduğunu, bu tarih itibariyle zamanaşımı süresinin dolduğunu, yetki itirazında bulunduklarını, İstanbul Mahkemelerinin yetkisiz olduğunu, Dörtyol İcra Daireleri ve Dörtyol Mahkemelerinin yetkili mahkemeler olduğunu, taraflar arasında navlun sözleşmesi bulunmadığını, dava dilekçesi ekinde navlun sözleşmesinin sunulmadığını, dava konusu olayda davacı taşıyanın sorumluluğunun mevcut olduğunu, olay günü hava ve denizin normal olduğunu, bu yüzden navlun talep edilemeyeceğini, ISM güvenlik sistemi kurulmamış olan gemilerde taşıyanın sorumluluktan kurtulamayacağını, taşıyanın sorumluluğunu sınırlandıran veya daraltan hükümlerin geçersiz olduğunu, tüm def’i ve itirazlarının kabul edilmemesi hâlinde, mesafe navlunu uygulanması gerektiğini, 6102 sayılı Kanun’un 1210 uncu maddesi uyarınca geminin aldığı mesafe, riziko ve katlanılan zahmete göre mesafe navlununun hesaplanması gerektiğini, bu kabul edilse bile zamanaşımı süresinin dolduğunu, bağlama notunu, tüm itirazlarını tekrar ettiklerini, bu itirazları kabul edilmese dahi davanın bağlama notundaki tahkim şartı sebebiyle reddi gerektiğini, tahkim şartının dava şartı olduğunu, davanın basit usulde görülecek olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davaya konu hadisede, 18.08.2017 tarihinde yükün M/V IKRA gemisine yüklendiği ve akabinde gemi kaptanının konşimento düzenlediği, 18.08.2017 tarihinde saat 14.00 sularında geminin çıkış yaparak İskenderun Limanından ayrıldığı, ancak kısa bir süre sonra makine dairesinden su almaya başladığı, bunun üzerine yardım talebinde bulunulduğu ve geminin yükleme limanına geri dönmek zorunda kaldığı, diğer bir anlatımla, yükün aynı gün yükleme limanına geri döndüğü, navlun sözleşmesinin, gemi varma limanına ulaşamadan yükleme limanına geri dönmek suretiyle sona erdiği, davacı taşıyanın navlun sözleşmesi ile üstlendiği yükü taşıyarak ilgiliye teslim borcunu ifa edemediği, navlun ücretinin, taşıyanın yükü deniz yoluyla taşıyarak ilgilisine teslimi karşılığında ödenen ücret olduğu, dava konusu olayda yükün kararlaştırıldığı şekilde taşınmadığı, varma limanında ilgilisine teslim edilmediği, bu sebeple navlun alacağının muaccel olması bakımından olası boşaltma tarihinin değil, yükün yükleme limanına geri döndüğü tarihin esas alınması gerektiği, yükün 18.08.2017 tarihinde yükleme limanına geri döndüğü ve navlun alacağına ilişkin alacağın 1 yılda zamanaşımına uğrayacağı göz önünde bulundurulduğunda alacağın zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürülmediği, icra takibinin başladığı 08.08.2019 tarihinde zamanaşımı süresinin geçtiği, davacı vekilinin de dava dilekçesi ile borcun ya yükleme limanında yükleme ile ya da boşaltma limanında muaccel olacağını belirterek taraflar arasındaki navlun sözleşmesi gereği Gencon 94 hükümlerinin uygulanacağını ve buna göre taraflarca navlunun peşin ödeneceği kararlaştırıldığından, navlunun yükleme limanında muaccel olduğu hususunun ortada olduğunu bizzat açıkladığı, alacağın muaccel olduğu 18.08.2017 tarihinden itibaren 6102 sayılı Kanun’un 1246 ncı maddesi gereğince 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde talep edilmediği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını tekrarladıklarını, dava konusu yükün 18.08.2017 tarihinde gemiye yüklendiğini, geminin çıkış yapmasından kısa bir süre sonra makine dairesinin su almaya başladığını, gerekli önlemler alınmasına rağmen suyun gemi içerisindeki yükselişinin önlenemediğini, bu sebeple geminin yükleme limanına geri dönmek zorunda kaldığını, 6102 sayılı Kanun’un 1246 ncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca navlun alacağının muaccel olacağı tarih hesaplanırken İlk Derece Mahkemesince aynı Kanun’un 1197 nci maddesinin tamamen göz ardı edilerek hüküm kurulduğunu, zira somut olayda davalı tarafından eşyanın teslimine ilişkin veya teslimi istemine dair herhangi bir belge bulunmadığını, taraflarınca borcun muaccel olduğu tarihe ilişkin olarak 02.12.2021 tarihli bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmelere de itiraz edilmesine rağmen ek rapor alınmaksızın itirazların göz ardı edilerek hüküm kurulduğunu, dava açılışından önce taraflarınca 13.06.2019 tarihli ve 08902 yevmiye numaralı ihtarnamenin davalıya gönderildiğini, dolayısıyla somut olayda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 149 uncu maddesinin dikkate alınması gerektiğini, yani borcun muaccel olduğu tarih kesin belirlenebilir nitelikte değil ise en erken ihtarnamenin gönderildiği tarih ve her hâlde davaya esas icra takip tarihinde alacağın muaccel olduğunun da değerlendirilmesi gerektiğini, bir an için borcun zamanaşımına uğradığı kabul edilse dahi davalı vekilinin zamanaşımı def’ini süresinde ileri sürmediğini, zira davalı tarafın icra takibinde zamanaşımı itirazında bulunmadığını belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile navlun sözleşmelerinin, çarter ve kırk ambar sözleşmeleri olarak ikiye ayrıldığı, somut olayda çarter sözleşmesi mevcut olmakla sözleşmenin, bağlama özetinde belirtilmiş olduğu üzere davacı donatan ve davalı satıcı (yükleten) arasında yapıldığı, yükletenin, yükün gönderilen tarafından teslim alınmasına kadar navlun borcunu ödemekle yükümlü olduğu, alıcının boşaltma limanında yükü teslim almasıyla navlun alacağından kurtulacağı, gönderilen ile taşıyan arasındaki hukuki ilişkiye de konişmento da yer alan düzenlemelerin uygulanacağı, davaya konu konşimentoda yer alan “freight payable” kaydının yalnız navlun ücretine ait olduğu, bu kapsamda navlun ücretinden dava dışı alıcının sorumlu olduğu yönünde ibare bulunmuş olsa da, 6102 sayılı Kanun’un 1237 nci maddesi uyarınca çarter taşımalarda konşimentonun, yalnız taşıyan ile gönderilen arasında hüküm ifade edeceği, taşıyan ile taşıtan arasındaki hukuki ilişkiye ise navlun sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağı, somut uyuşmazlıkta davalının taşıma işini gemide ortaya çıkan su alma olayı nedeniyle yerine getiremediği, yükün bu nedenle alıcısına tesliminin söz konusu olmadığı, yükün gemiye yüklendiği gün yükleme limanına geri dönerek yükü boşalttığı ve taşımayı gerçekleştiremediği, bu nedenle somut olayda, navlun alacağının muacceliyeti bakımından 6102 sayılı Kanun’un 1197 nci maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, somut olayda davaya konu navlun alacağı bakımından zamanaşımı süresinin hangi tarihte başladığının belirlenmesi gerektiği, davacının taşımayı gerçekleştiremeyeceğinin anlaşıldığı tarih itibariyle zamanaşımı süresinin başladığının kabulü gerektiği, İlk Derece Mahkemesinin bu konudaki değerlendirmesi isabetli olmakla birlikte bir an için aksi düşünülse bile muacceliyetin, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği, taraflar arasında düzenlenen bağlama özetinin 8 inci maddesinde, yükün boşaltma işlemine başlanmadan önce konişmentoların imzalanması ardından üç gün içinde navlunun tamamının ödeneceğinin belirtildiği, davaya esas konişmentonun 18.08.2017 tarihinde, yani yükleme tarihinde düzenlendiği, bu durumda alacağın, en geç bu tarihten üç gün sonrası olan 21.08.2017 tarihinde muaccel hâle geldiğinin kabulü gerektiği, 6102 sayılı Kanun’un 1246 ncı maddesi uyarınca zamanaşımı süresinin bir yıl olduğu, davacı tarafından girişilen icra takibinin, zamanaşımının dolmasından uzunca bir süre sonra yapıldığı, davacının, icra takibinden önce zamanaşımını kesecek başkaca bir işlem yaptığını kanıtlayamadığı, davacının davalıya gönderdiği ihtarnamenin de zamanaşımı süresi geçtikten sonra olduğu, açıklanan sebeplerle İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen kararın isabetli bulunduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü itiraz sebeplerini tekrar ederek ve faturaya dayalı alacaklarda zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, davalının tanzim edilip gönderilen faturaya itiraz etmediğini belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, DENİZ YOLUYLA YÜK TAŞIMAKTAN KAYNAKLI NAVLUN ALACAĞININ TAHSİLİ İÇİN BAŞLATILAN İLAMSIZ İCRA TAKİBİNE VAKİ İTİRAZIN İPTALİ istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2.6102 sayılı Kanun’un 1246 ncı maddesi.
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Takdir olunan 17.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
18.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
(Y. 11. HD. 18.01.2024 tarih, 2022/5954 E., 2024/410 K.)