Davalı vekilinin sonradan geçerli vekâletnameyi ve icazetnameyi ibraz etmiş olmasının, temyiz istemini sürede ve yapılan işlemleri geçerli kılıp kılmayacağı

T.C.

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2011/11-144

KARAR NO  : 2011/406      

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ           : İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesi

TARİHİ                      : 25/11/2010

NUMARASI              : 2010/522-2010/436

Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesince davalı Halk Finansal Kiralama A.Ş hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, davalı Bureau Veritas Paris aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.09.2008 gün ve 2005/424 E., 2008/266 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ile davalı Bureau Veritas Paris’e izafeten  Bureau Veritas Türkiye Temsilciliği vekili tarafından; 17.07.2009 tarihli ek kararın incelenmesi davalı Bureau Veritas Paris’e izafeten  Bureau Veritas Türkiye Temsilciliği vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.01.2010 gün ve 2009/9792 E., 2010/807 K.  sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili, halen tasfiye halinde bulunan Türkay Denizcilik A.Ş. ile davalı Halk Finansal Kiralama A.Ş. arasında düzenleme şeklinde bir finansal kiralama sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşmeye istinaden satın alınan SEA WAGNER isimli geminin FATSA B. adı ile İstanbul Gemi Siciline kaydedilerek Türkay Denizcilik A.Ş.’ne tahsis edildiğini ve şirketin geminin donatanı olduğunu, gemi alınırken davalı Bureau Veritas tarafından düzenlenen klas surveylerinin incelendiğini, geminin 1992 yılının Ekim ayında Special Survey’den geçtiği ve 1997 yılı Ekim ayına kadar klas belgesi verildiğinin anlaşıldığını, geminin Türkay Denizcilik A.Ş. yetkilileri tarafından 06.12.1993 tarihinde Bombay’da incelendiğini ve geminin yeni Special Survey’den geçtiği için 3.500.000 USD civarında bedel ile alınabileceğinin rapor edildiğini, ayrıca davalı Bureau Veritas’ın yan kuruluşu aracılıyla 17.12.1993 tarihinde rapor düzenlendiğini, Halk Finansal Kiralama A.Ş.nin eksperinin de olumlu raporu üzerine geminin 1.125.000 USD’si özkaynaklardan, 2.850.000 USD’si Halk Leasing kredisinden sağlanarak toplam 3.975.000 USD karşılığı satın alındığını ve geminin 15.06.1994 tarihinde teslim edildiğini, teslim işlemleri sırasında Bureau Veritas genel merkezinden baş surveyor gelerek bazı tamirlerin yolda yapılması kaydıyla sertifikaları onayladığını, geminin Türkiye’ye geldiğinde Salah Tersanesinde bakıma alındığını, davalı Bureau Veritas’ın İstanbul temsilcilerinin çağrıldığını, yapılan kontrolde klas raporunun gerçeği yansıtmadığının tesbit edildiğini,  davalının da kendi kayıtlarının doğru olmadığını kabul ettiğini, geminin üç kere tamire girdiğini ve ilk havuz dönemine kadar sertifikalarının yenilendiğini, bu olaylar sonucu firma maddi kayıplara uğradığını ve tazminat haklarını geminin yeni finansal kiracısı ve donatanı olan davacı müvekkiline temlik ettiğini, uğranılan zararların tamir gideri, zaman kaybı (kar kaybı) ve finansal kayıplardan kaynaklandığını ileri sürerek, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalması kaydıyla 5.058.000 USD alacaktan şimdilik 2.500.000 USD’nın aynen veya fiili ödeme günündeki kur karşılığının tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalılardan 3095 sayılı Kanun’un 4/a. maddesi gereğince yürütülecek faizi, olmadığı takdirde reeskont faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 10.06.2004 tarihli ıslah dilekçesi ile toplam 5.681.271,72 USD’nin davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Halk Finansal Kiralama A.Ş. vekili, müvekkili ile davacı arasında doğrudan bir ilişki bulunmadığını, davanın öncelikle husumetten reddinin gerektiğini, müvekkili ile dava dışı Türkay Denizcilik A.Ş. arasında yapılan sözleşmenin gereğinin bu şirket tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle finansal kiralama sözleşmesinin feshedildiğini, geminin iadesi için alınan tedbir kararının geminin yurt dışına kaçırılmış olması nedeniyle uygulanmadığını, bu arada Türkay Denizcilik A.Ş.’nin iflasına dair kararın kesinleştiğini, müvekkilinin itirazı üzerine geminin masadan tefrikine karar verildiğini, müvekkilinin gemiyi Türkiye’ye getirmek için büyük masraflar yaptığını, Türkay Denizcilik A.Ş. ile davacı ortaklarının aynı olması nedeniyle temlik işleminin de geçersiz olduğunu, geminin alım ve satımında müvekkilinin müdahil olmadığını, kaldıki temlik eden Türkay Denizcilik A.Ş.’nin müvekkilini ibra ettiğini, hak düşürücü/zamanaşımı sürelerinin geçtiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Bureau Veritas vekili, müvekkilin yaptığı hizmet sözleşmelerinde doğacak ihtilafların Londra’da tahkim yolu ile halledileceği konusunda şart olduğunu, davanın müvekkilin Türkiye dışında verdiği hizmetlere karşı açılması nedeniyle Türkiye’de şubesi davalı gösterilerek dava açılmasının doğru olmadığını, davaya bakmaya Nanterre (Fransa) Mahkemesi’nin yetkili olduğunu, finansal kiralama sözleşmesine göre gemi donatanının Halk Finansal Kiralama A.Ş. olması nedeniyle davacının dava açma ehliyetinin bulunmadığını, husumetin gemi satıcısına yöneltilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını ve talebin fahiş olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İstanbul 4 ncü Asliye Ticaret Mahkemesi’nce, tüm dosya kapsamına göre davanın TTK’nun 4. kitabında yer alan deniz ticareti ile ilgili olarak bir geminin alım satımı sırasında yapılan klas işlemi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olduğu, dava devam ederken 20.04.2004 tarihli 5136 Sayılı Kanun gereğince TTK’nun 4. maddesi değiştirilerek bu Yasa’nın 4. kitabında yer alan deniz ticaretine ilişkin ihtilaflara bakmak üzere ihtisas mahkemeleri kurulduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, dosyanın Deniz İhtisas Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 06.06.2005 tarihli kararı ile mahkeme kararı onanmıştır. Görevli mahkemece yapılan yargılama sonucunda iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı Halk Finansal Kiralama A.Ş. hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, davalı Bureau Veritas aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile 5.159.368.56 USD’nin faizi ile bu davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili ve davalı Bureau Veritas vekili temyiz etmiş, mahkemece 17.07.2009 tarihli karar ile davalı Bureau Veritas vekili Avukat Nedim Kaleli’nin yaptığı temyiz talebinin reddine karar verilmiştir. Ret kararını davalı Bureau Veritas vekili temyiz etmiştir.

1-  Mahkeme kararı davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiş ise de, 06.10.2009 havale tarihli dilekçe ile davalı Halk Finans Kiralama A.Ş. yönünden yapılan temyiz isteminden feragat edilmiştir. Temyiz isteminden feragat edilmesine ilişkin dilekçeye ekli vekâletnamede vekile temyizden feragat etme yetkisinin tanınmış olduğu görülmüştür. HUMK.nun 91 nci maddesine göre feragat, iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesidir. Bu itibarla, usulüne uygun bulunan feragat nedeniyle davacının temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davalı Bureau Veritas-Paris vekilinin temyiz itirazlarına gelince; öncelikle davalı vekili henüz karar tebliğ edilmeden 22.06.2009 tarihli dilekçesi ile mahkeme kararının, görev, yetki, husumet, zamanaşımı, hukuki ihtilafın vasfı ve mahiyetinin tayini, taraf sorumluluğunun tayini, tazminat miktarının belirlenmesi başta olmak üzere pek çok maddi vakıalar ve kanun hükümlerine açıkça aykırı olduğunu belirterek kararı temyiz etmiştir. Mahkemece 17.07.2009 tarihli karar ile davalı vekilinin temyiz isteminin usulüne uygun vekaletname ibraz edilmediğinden reddine karar verilmiş ve bu karar süresinde davalı vekili tarafından usulüne uygun vekaletname ibraz edilmek suretiyle temyiz edilmiştir. HUMK. 67. maddesi, vekâletnamenin aslını veya örneğini vermeyen vekil dava açamaz ve yargılama ile ilgili hiçbir görev yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar umulan hallerde mahkeme vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini getirmek şartı ile vekilin dava açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verebileceği hükmüne haizdir. Bu itibarla Dairemizin bu konudaki uygulamasına göre mahkemece, davalı vekiline usulüne uygun vekaletnamesini ibraz etmesi için kesin süre vermesi ve oluşacak sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken, doğrudan davalı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden, mahkemenin 17.07.2009 tarihli davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz isteminin reddine dair kararın bozulması ile davalı vekilinin temyiz itirazlarının süresinde verilen 22.06.2009 tarihli temyiz dilekçesinde ileri sürülen ve dosyanın incelenmesi açısından yeterli temyiz itirazları içeren dilekçe yönünden incelenmesine ve fakat süresinde verilmeyen ek temyiz dilekçesinin ise temyiz incelemesinde dikkate alınmamasına karar vermek gerekmiştir.

3- İşin esasının incelenmesine gelince; dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, mahkemece 12.10.2001 tarihli ara kararı ile Temlik eden Türkay Denizcilik A.Ş. ile davalı arasında yazılı tahkim sözleşmesi olmaması nedeniyle tahkim itirazının, davalılardan birinin Türkiye’de ikametgahı olması nedeniyle yetki itirazının reddinde bir usulsüzlük olmamasına göre, davalı Bureau Veritas vekilinin aşağıdaki bentler dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

4- Dava, gemi üzerindeki müstehak alacaklarını ve ferilerini dava dışı Türkay Denizcilik A.Ş.’den temlik alan Atak Denizcilik A.Ş. tarafından açılan, FATSA B. (önceki adı  SEA WAGNER olan)  gemisinin  satın  alınması  sırasında  davalı Bureau Veritas firması tarafından düzenlenen klas kayıtlarının geminin gerçek durumunu yansıtmadığı, bu nedenle davacının zarara uğradığı iddiasına dayalı tamir masrafları, kar kayıpları ve finansal kayıpların hem klas kuruluşu Bureau Veritas hem de Finansal kiralama şirketi Halk Finansal Kiralama A.Ş.’den tahsili için açılan tazminat istemine ilişkindir.

Davalı Bureu Veritas firması hem cevap dilekçesinde hem de davacı tarafından yapılan ıslaha karşı beyanında davacının talebinin BK. nun 41-55 ve 60. maddeleri uyarınca zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Mahkemece karara esas alınan 24.06.2008 tarihli 4. bilirkişi raporunun 11. sayfasında, Türkay Denizcilik A.Ş.’nin talebiyle davalı Bureau Veritas’ın gemide survey yaptığı, survey sonucuna göre gemi belgelerini düzenlediği, Bureau Veritas ve onun yan kuruluşu TECNITAS tarafından düzenlenen faturalar Türkay Denizcilik A.Ş. tarafından ödendiği gerekçesiyle davacının selefi Türkay Denizcilik A.Ş. ile davalı Bureau Veritas arasında sözleşme ilişkisinin mevcut olduğu bu nedenle davacının talebinin haksız fiil sorumluluğuna değil, BK. nun 96. maddesi kapsamında borcun kötü ifasından kaynaklanan sorumluluğa dayandığı ve bu nedenle de uygulanması gereken zamanaşımı süresinin BK. nun 125. maddesinde zikredilen 10 yıllık genel zamanaşımı olduğu mütalaa edilmiştir. Ancak mahkemece ne ara kararında ne de gerekçeli kararda zamanaşımı defi üzerinde durularak olumlu yada olumsuz bir karar verilmemiştir. Bu itibarla mahkemece öncelikle davalı vekilinin zamanaşımı def’i HUMK. 77. ve 221. maddeleri gereği değerlendirilip, tarafların bu konudaki iddia ve savunmaları incelenerek oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken, bu husus üzerinde durulmadan ve bir sonuca varılmadan karar verilmesi doğru olmamıştır.

5- Kabul şekline göre ise, geminin satın alınmasından önceki dönemde, davacının selefi Türkay Denizcilik A.Ş. Tarafından 16.03.1993 tarihinde Hindistan/Bombay’da kendi teknik ve operasyon müdürüne yaptırdığı inceleme sonucu düzenlenen raporda, gemide kötü bakıma rağmen kontrol altına alınamayacak durum olmadığı belirtilmiş, daha sonra Türkay Denizcilik A.Ş. tarafından davalının yan kuruluşu TECHNITAS firmasına yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen 17.12.1993 tarihli raporda, incelemenin davalı klas kuruluşunun kayıtları üzerinden yapıldığı ancak geminin gerçek durumunun tespiti için, gemi üzerinde survey incelemesi ve gemi yapı elemanlarının kalınlıklarının ölçümünün yapılması gerektiği belirtilmiş, Halk Finansal Kiralama A.Ş. tarafından Brezilya-Salvador/Aratu limanında 24.03.1994 tarihinde yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen 04.04.2003 tarihli raporda da, teknenin vinç evleri ve ambar kapaklarının bakım gerektirdiği, yapılan gözlem ve davalı Bureau Veritas tarafından 1991 yılında yapılan saç kalınlık raporlarından anlaşıldığı belirtilmiştir. Satın alma işlemi öncesinde tedbirli bir tacir gibi davranarak ön araştırmalar yapan davacının selefinin anılan raporlarda belirtilen ikazlara göre, satın almayı düşündüğü dava konusu geminin tamiri gerektiğini bildiğinin kabulü gerekir. Davacının selefi Türkay Denizcilik A.Ş. bütün tavsiyeleri, gemideki açık ayıpları ve dolayısıyla gerekli tamir masraflarını ve sürelerini bilerek gemiyi Lizbon’da 15.06.1994 tarihinde teslim almış ve gemi sac kalınlıklarının ölçülmesi için herhangi bir kuruluşa müracaat etmemiştir. Halbuki, davacı gemiyi teslim aldığı sırada kalınlık azalması olabileceğini en azından TECHNITAS raporundaki ikazı gözeterek düşünmeli ve buna göre hareket etmeliydi. Nitekim gemi teslim alındıktan sonra Taşel Deniz Mühendisliğince düzenlenen 14.12.1994 tarihli raporda da gemi saclarında yer yer %80’lere varan kalınlık kaybının bulunduğu tesbit edilmiştir. Bununla beraber davalı Bureau Veritas’ın da geminin fiili durumunu özellikle yan kuruluşu TECHNİTAS’ın raporundaki ikaz nedeniyle sac kalınlığına ilişkin olarak gereken incelemeyi yapmalı veya yapılması gerektiği yönünde davacının selefini uyarmak ve net bir görüş bildirmesi gerekirken, geminin alımı esnasında fiili durumu belgelere açıkça yansıtmamış, geminin tamirleri başlamadan gerçek durumu bir seferde ortaya koymamış, doğru karar alınmamasına neden olmuştur. Nitekim, 09.09.1994 tarihinde Türkay Denizciliğe geminin hurdaya ayrılmasının mı, yoksa tamir edilmesinin mi istendiğini dahi sormuş, adeta ihmali davranışını benimsemiştir. Mahkemece, geminin satın alınması aşamasında yaşanan ve her iki tarafa yönelik olarak yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmak suretiyle davacının selefi Türkay Denizcilik A.Ş.’nin geminin satın alınması aşamasında müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının uzman bilirkişiden alınacak rapora göre tespiti gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

6- Ayrıca, mahkemece Finansal Kiralama ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Dosyada bulunan İstanbul Liman Başkanlığının 16.11.2000 tarihli yazısında, FATSA B gemisinin 13.09.1994 tarihinde Türk gemi siciline Halk FK adına tescil edildiği, finansal kiralama sözleşmesinin kiracı tarafından kira bedellerinin ödenmemesi nedeniyle İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1995/2214 D.İş dosyası ile 21.12.1995 tarihinde gemi üzerine tedbir konulduğu, Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.04.1996 gün ve 95/718-207 sayılı iflas kararı ile finansal kiracının işletmecilik hakkının 13.09.1996 tarihinde terkin edildiği, geminin 24.07.1997 tarihinde malik Halk FK tarafından üçüncü şahsa satıldığı ve 25.11.1999 tarihinde de yurt dışına satılması nedeniyle sicil kaydının terkin edildiği anlaşılmaktadır.

Davacının finansal kiralama yoluyla gemiyi satın almaya kalkışırken herhangi bir sebeple geminin geçici olarak çalışmayabileceğini ve o dönemde gelir elde edilemeyebileceğini finansal kiralama ücretinin bir başka kaynaktan temini gerekebileceğini düşünerek finansal kiralama sözleşmesi yapması gerektiği ve bunun müdebbir bir tacir gibi davranmanın icabı olduğu kuşkusuzdur. Öte yandan somut olayda davacı tamir süresinde çalışılamadığından dolayı finansal kiralama ücretinin ödenemediğini ve bu dönemdeki finansman sıkıntısının varlığını ve tüm girişimlere rağmen kaynak bulunamadığını ve temerrüde düşüldüğünü, sözleşmenin feshine davalının kusurlu eyleminin yol açtığını bir başka ifadeyle zararla davalının düzenlediği klas raporunun gerçeği aksettirmediği yani sözleşmenin temerrüt nedeniyle feshi ile davalının ihmali hareketi arasında uygun bir illiyet bağının bulunduğunu usulen kanıtlamamış olmasına göre mahkemece davacının ödediği finansal kiralama ücretinin davalı klas kuruluşundan tahsili talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Kaldı ki, davacının selefinin yaptığı ödemeler kira karşılığı yapılan ödemeler olduğundan çalışılan dönem için ödenen kiraların tazminat olarak istenmesi de mümkün değildir.

7- Yine mahkemece, gemi için ödenen sigorta primlerinin de davalıdan tahsiline karar verilmiş ise de, geminin sigorta primleri gemi için yapılması zorunlu masraflardandır. Aksi halde, geminin denize açılması yük kabul etmesi mümkün değildir. Davacı tarafından ticari bir zorunluluk olarak yaptırdığı sigorta primlerinin davalıdan tahsili talebinin de açıklanan nedenlerle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

8- Öte yandan, davacı tarafından yapılan tamir giderlerinden bir kısmı Türk Lirası olarak yapıldığı halde USD. olarak karar altına alınma sebebinin ne bilirkişi raporunda ne de mahkeme gerekçesinde açıklanmaması da doğru görülmemiştir.

9- Yine, geminin toplam 77 gün tamirde kaldığı dönem için gelir kaybı hesabı yapılırken, karara esas alınan 24.06.2008 tarihli 4. bilirkişi raporunda geminin günlük gelirinin 9.500 USD, günlük giderinin 3.250 USD olduğu, buna göre günlük net karının 6.250 USD olduğu kabul edilerek kazanç kaybı hesabı yapılmış ise de, bilirkişi raporu somut verilere dayanmadığından yetersizdir. Bu itibarla mahkemece, günlük kazanç ve giderin davacının ticari defterleri incelenerek daha önceki dönemlerde geminin günlük kazancının ne olduğunun belirlenmesi yada o tarih itibariyle emsal charter sözleşmeleri dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

10- Ayrıca, geminin satın alınmasından önce Türkay Denizcilik A.Ş. tarafından 16.03.1993 tarihinde Hindistan/Bombay’da kendi teknik ve operasyon müdürüne yaptırdığı inceleme sonucu düzenlenen raporda, gemide kötü bakıma rağmen kontrol altına alınamayacak durum olmadığı belirtilmiş, yine Türkay Denizcilik A.Ş. tarafından TECHNITAS firmasına yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen 17.12.1993 tarihli raporda, incelemenin davalı klas kuruluşunun kayıtları üzerinden yapıldığı, geminin gerçek durumunun tesbiti için, gemi üzerinde survey incelemesi ve gemi yapı elemanlarının kalınlıklarının ölçümü yapılması gerektiği belirtilmiş, Halk Finansal Kiralama tarafından Brezilya-Salvador/Aratu limanında 24.03.1994 tarihinde yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen 04.04.2003 tarihli raporda da, teknenin vinç evleri ve ambar kapaklarının bakım gerektirdiği, yapılan gözlem ve davalı Bureau Veritas tarafından 1991 yılında yapılan saç kalınlık raporlarından anlaşıldığı belirtilmiştir. Davacının selefinin bu ikazlara göre geminin tamir edilmesi gerektiğini bilmekte olduğu açıktır. Davacının selefi müflis Türkay Denizcilik A.Ş. bütün bu tavsiyeleri, gemideki açık ayıpları ve dolayısıyla gerekli tamir masraflarını ve sürelerini bilerek gemiyi Lizbon’da 15.06.1994 tarihinde teslim almıştır. Bu itibarla mahkemece tamir giderlerinden yalnızca gizli ayıp olan sac ve sac işçiliği giderine karar verilmesi diğer talepler açık ayıplara ilişkin olduğundan bu taleplerin reddedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

11- Yine, tamir süresi olarak 77 gün esas alınmış ise de, bu sürenin tamamı davacının isteyebileceği gizli ayıp başka deyişle, geminin saç tamirine ilişkin olmayıp, aynı zamanda aşikar ayıpların da tamir süresini kapsamaktadır. Davacı yukarıda açıklandığı üzere geminin açık ayıplarının tamiri için gereken süredeki kar kaybını değil, gizli ayıp olan saclardaki yıpranmaların tamiri gereken süredeki kazanç kaybını isteyebilecektir. Bu durumda mahkemece, tamir süresi olarak esas alınan 77 günden ne kadarının gizli ayıpların (Sac ve sac işçiliği)  tamiri için gereken süre olduğu uzman bilirkişi aracılıyla tespit edilerek, tespit edilecek bu süre kadar ve davacının yukarıda açıklanan müterafik kusurunun değerlendirilmesi yapılarak kar mahrumiyetine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Gerekçesiyle;

(1) nolu bentte açıklanan nedenlerle HUMK. nun 432/4 maddesi uyarınca davacı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz isteminin kabulü ile mahkemenin temyiz isteminin reddine dair 17.07.2009 tarihli kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Bureau Veritas vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bu davalı yararına BOZULMASINA, (5), (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kabul şekline göre kararın bu davalı yararına BOZULMASINA” karar verilerek, dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı Bureau Veritas Paris’e izafeten  Bureau Veritas Türkiye Temsilciliği vekili

                                          HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; gemi üzerindeki müstehak alacaklarını ve fer’ilerini dava dışı Türkay Denizcilik A.Ş den temlik alan davacı Atak Denizcilik A.Ş tarafından açılan, Fatsa B. (Sea Wagner) gemisinin satın alınması sırasında davalı Bureau Veritas firması tarafından düzenlenen klas kayıtlarının geminin gerçek durumunu yansıtmadığı, bu nedenle davacının zarara uğradığı iddiasına dayalı tamir masrafları, kar kayıpları ve finansal kayıpların, davalılar klas kuruluşu Bureau Veritas ve finansal kiralama şirketi Halk Finansal Kiralama Şirketi’nden tahsili için açılan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemenin, “Davalı Halk Finansal Kiralama A.Ş hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, Davalı klas kuruluşu Bureau Veritas aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne” dair verdiği 16.09.2008 tarihli karar, davacı vekili ile davalı klas kuruluşu Bureau Veritas vekilince temyiz edilmiş; ancak davacı vekilince, davalı Halk Finans A.Ş yönünden temyizden feragat edilmiştir.

Yerel Mahkemece 17.07.2009 tarihinde verilen ek kararla, usulüne uygun vekaletname ibraz edilmediği gerekçesiyle, davalı klas kuruluşu Bureau Veritas vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmiş; bu ek karar da anılan davalı vekilince esasa ilişkin nedenlerle birlikte temyiz edilmiştir.

Özel Daire’ce, yukarıda yazılı (1) numaralı gerekçeyle “… feragat nedeniyle davacı vekilinin temyiz isteminin reddine”, (2) numaralı gerekçeyle “… mahkemenin, davalı Bureau Veritas temyiz isteminin reddine dair 17.07.2009 tarihli kararının bozulması ile anılan davalı vekilinin temyiz isteminin, 22.06.2009 tarihli dilekçede ileri sürülen temyiz itirazları yönünden incelenmesine” dair karar verildikten sonra, (3) numaralı gerekçeyle davalı Bureau Veritas vekilinin sair temyiz itirazları reddedilmiş, işin esası yönünden de (4) numaralı bozma gerekçesiyle “davalı vekilinin zamanaşımı def’i değerlendirilip, tarafların bu konudaki iddia ve savunmaları incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gereğine” işaret edilmiştir. Bozma ilamının müteakip 5., 6., 7., 8., 9., 10. ve 11. bentlerinde ise, “mahkemenin kabul şekline” göre esasa ilişkin bozma nedenleri serdedilerek, hükmün davalı Bureau Veritas yararına bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkemece; usule, esasa ve kabule göre yapılan tüm bozma gerekçelerine direnilmiş olup, direnme kararı davalı Bureau Veritas Paris’e izafeten  Bureau Veritas Türkiye Temsilciliği  vekili tarafından temyize getirilmiştir.

1- Bozma ilamının (2) numaralı bendinde yer alan, “mahkemece HUMK nun 67. maddesi uyarınca davalı vekiline usulüne uygun vekaletnamesini ibraz etmesi için kesin süre verilmesi ve oluşacak sonucuna göre bir hüküm oluşturulması gerekirken, doğrudan davalı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesinin doğru görülmediği” gerekçesiyle “mahkemenin 17.07.2009 tarihli davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz isteminin reddine dair ek kararının bozulması” yönündeki bozma gerekçesine; Yerel Mahkemece “davalı Bureau Veritas’ın birden fazla vekili bulunduğu, hükmün tebliğ ve tefhiminin dahi o vekillerden birine yapıldığı, bunların dışında bir avukatın gerekçeli karar tebliğe çıkmadan temyiz isteminde bulunmuş olmasının gecikmesinde sakınca umulan hal olarak değerlendirilemeyeceği, gerekçeli kararın tebliğinden sonra yasal 15 günlük temyiz süresinin geçirilmesini takiben geçerli vekaletname ve icazetnamenin ibraz edilmesinin temyizi geçerli kılmayacağı” gerekçesiyle direnilmiştir.

Denizcilik İhtisas Mahkemesinin 16.09.2008 tarihli kısa kararı davalı Bureau Veritas’ın diğer bir avukatının vicahında tefhim edildikten sonra, gerekçeli karar henüz tebliğ edilmeden davalı vekilince 22.06.2006 tarihli dilekçe ile kararın temyiz edildiği, anılan dilekçe ekinde yer alan vekaletnamede vekilin, “…davalı Bureau Veritas’ı gerek dava dışı Türkay Denizcilik tarafından Şirket aleyhine, gerek Şirket tarafından Türkay Denizcilik aleyhine açılmış ve açılacak dava ve icra takipleri ile bu dava ve icra takipleri ile ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin her derecedeki mahkemelerinde mezun ve salahiyettar” kılındığı; davacı Şirketçe ilamın tebliğinden önce ilama dayalı olarak 17.06.2009 tarihinde ihtiyati haciz kararı alınarak icra takibi ve 19.06.2009 tarihli fiili haczin uygulandığı; akabinde gerekçeli kararın davalı Bureau Veritas’a 29.06.2009 tarihinde tebliğ edildiği, Mahkemece verilen ve temyize konu olan 17.07.2009 tarihli ek kararla “davalı Bureau Veritas tarafından vekile verilen vekaletnamede sınırlayıcı temsil yetkisi verildiği ve vekaletnamede yer alan Türkay Denizcilik yönünden açılmış bir dava bulunmadığından” bahisle temyiz talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.

Bu aşamadan sonra davalı vekilince ek kararın ve esasa ilişkin kararın temyizi sırasında 28.07.2009 tarihli temyiz dilekçesi ekinde, davalı Şirketçe vekile verilmiş 23.07.2009 tarihli vekâletname, temyiz eden vekilin dava dışı vekil tarafından davalı Şirkete vekâleten yetkili kılındığına dair 01.05.2009 tarihli yetki belgesi ve vekil tarafından yapılan temyiz ve tüm usulü işlemlerin davalı Şirketçe benimsendiğinde ilişkin 27.07.2009 tarihli icazetname ibraz edilmiştir.    

Uyuşmazlık; davalı vekilinin sonradan geçerli vekâletnameyi ve icazetnameyi ibraz etmiş olmasının, temyiz istemini sürede ve yapılan işlemleri geçerli kılıp kılmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, vekâlet akdinin geçerliliği yasaca herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır (B.K m.386 vd). Bir davanın taraflarının, kendilerini o davada temsil edecek avukatlara verecekleri vekâletnameler de bu kapsamdadır. Eş söyleyişle, davaya vekâlette dahi, vekâlet akdinin geçerliliği herhangi bir şekle tabi değildir. Avukatın mahkemeye sunacağı vekâletname, müvekkil ile vekil arasındaki vekâlet akdini ortaya koyan bir yazılı belge niteliğinde olup, sadece bu ilişkinin üçüncü kişiler ve mahkeme nezdinde ispatı açısından önem taşır.

Öyle ki, vekâletnamenin bulunmadığı hallerde bile; müvekkilin, vekalet akdinin varlığını ve yapılan işlemlere icazetini gösteren beyanı, usul hukuku açısından geçerli sonuçlar doğurur (HUMK m.67).

Bu noktada, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 67. maddesi hükmüne değinilmesinde yarar vardır:

Anılan hüküm, vekaletnamenin aslını veya örneğini sunmayan vekilin dava açamayacağı ve yargılamayla ilgili hiçbir görev yapamayacağı kuralını getirdikten sonra, gecikmesinde zarar umulan hallerde, mahkemenin vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini sunması koşuluyla vekilin dava açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verilebileceğini; bu süre içinde vekaletname verilmediği veya müvekkil tarafından, vekilin yaptığı işlemlere icazeti bildiren bir dilekçe sunulmadığı takdirde, davanın açılmamış sayılacağını, vekilce yapılan işlemlerin de hükümsüz kalacağını öngörmüştür.

Görüldüğü gibi, söz konusu yasa hükmü, vekilin vekâletnamesini hiç sunmadığı hallerde dahi, müvekkilin icazetini bildirmesi durumunda, öngörülen yaptırımların uygulanmayacağını düzenlemektedir.

Vurgulanması gereken yön şudur: Vekilin, doğrudan kendisine ait bulunan, müvekkilinin kendisine vermiş olduğu vekâletname aslını veya örneğini mahkemeye sunma yükümlülüğünü verilen süreye rağmen yerine getirmemesi halinde; müvekkil, yasada öngörülen yaptırımlara mutlak surette maruz kalmamakta, vekiline mahkemece verilen süre içinde sunacağı bir dilekçeyle, bu sonuçları bertaraf edebilme hak ve yetkisine sahip kılınmaktadır.

Esasen bu düzenleme, vekâlet sözleşmesinde şekil konusunda yukarıda yapılan açıklamalara uygun ve o açıklamaların ilişkin bulunduğu hukuksal ilkelerin doğal sonucudur.

Eldeki davada, davalı Bureau Veritas’ın dava dışı vekili tarafından, 22.06.2009 tarihli temyiz dilekçesini veren vekile 01.05.2009 tarihli yetki belgesinin verilmesiyle, davalı ve anılan vekil arasında hukuken geçerli bir vekalet ilişkisinin kurulmuş olduğu, yetki belgesinin temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilmemiş olmasının bu sonucu etkilemeyeceği açık ve çekişmesizdir.

Bunun yanında, vekilin yaptığı işlemlere icazeti bildiren 27.07.2009 tarihli icazetname ile 23.07.2007 tarihli vekaletnamenin dahi usul hukuku açısından geçerli sonuçlar doğurduğu kuşkusuzdur.

 Şu durumda, Hukuk usulü Muhakemeleri Kanununun 67. maddesi hükmü, vekilin vekâletnamesini hiç sunmadığı hallerde dahi, müvekkilin icazetini bildirmesi durumunda, öngörülen yaptırımların uygulanmayacağına dair düzenleme içerdiğine göre; temyiz dilekçesi ekinde geçersiz vekaletnamenin verilmesi ve önceki tarihte düzenlenmiş olmasına karşın salt geçerli vekaletname ve yetki belgesinin ibraz edilmemiş olması halinde, ne temyiz talebinin reddi, ne de diğer mutlak yaptırımlar gündeme gelebilir.

Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında; işlemi yapan avukatın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 67. maddesine göre vekaletnameyi ibraz etmemesi halinde mahkemece avukata vekaletnameyi ibraz etmesi için süre verilmesinin, muhtemel bir zararın mevcudiyeti ön şartına bağlandığı, olayda muhtemel bir zarar gerçekleşmediğinden mahkemece vekaletnamenin ibrazına dair süre verme yükümlülüğünün bulunmadığı; öte yandan, önceki tarihli yetki belgesi ile davalı Şirketçe sonradan verilen icazetnamenin her zaman düzenlenebilecek ve süreden sonra ibraz edilebilecek belgelerden olup, bunların dahi ilamın tebliğine göre yasal temyiz süresinde ibraz edilmediği ve süreden sonra ibraz edilen bu belgelere hukuki sonuç bağlanamayacağı yönünde görüşler ileri sürülmüş ise de; yukarıda açıklanan gerekçeler karşısında çoğunlukça bu görüş kabul görmemiştir.      

Yapılan tüm açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, avukatının anılan yükümlülüğü yerine getirmediğinden haberdar bulunmayan müvekkilin, salt bu nedenle, açtığı veya davalısı olduğu davayla ilgili olarak herhangi bir şekilde hak kaybına uğraması sonucuna yol açacak bir değerlendirme, her şeyden önce, Anayasa’nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesi hükmüne uygun düşmez.

Öyleyse, bu tür hallerde mahkemece yapılması gereken iş, davalı vekiline usulüne uygun vekaletnamesini ibraz etmesi için kesin süre vermesi, böylece ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmak olmalıdır.

Somut olayda, yerel mahkemece açıklanan şekilde bir işlem yapılmaksızın ve davalı vekilinin kesin süre içerisinde geçerli vekaletnameyi ibraz etmesi olanağı tanınmaksızın temyiz isteminin reddine karar verilmiş; Özel Daire’ce verilen bozma üzerine de aynı doğrultuda direnme hükmü kurulmuştur.

O halde, Özel Daire bozma ilamının (2) numaralı bendinde yer alan bozma gerekçesine karşı Yerel Mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme hükmünün bozulmasına karar verildikten sonra, işin esasına dair diğer direnme gerekçelerinin görüşülmesine geçilmiştir.

2- Özel Daire bozma ilamının (4) numaralı bendinde yer alan ve “davalı vekilinin zamanaşımı def’i değerlendirilip, tarafların bu konudaki iddia ve savunmaları incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gereğine” işaret eden bozma gerekçesi yönünden;

Yerel Mahkemece bozma öncesi verilen ara kararlarında ve Özel Daire bozmasına konu 16.09.2008 tarihli gerekçeli kararda, davalının zamanaşımı def’i hakkında açıkça bir değerlendirme ya da karar bulunmadığı halde; bozmadan sonra, ilk hükümde yer almayan “davacının talebinin haksız fiil sorumluluğuna değil, Borçlar Kanunu’nun 96. maddesi kapsamında borcun kötü ifasından kaynaklanan sorumluluğa dayandığı ve bu nedenle uygulanması gereken zaman aşımı süresinin Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi çerçevesinde 10 yıllık zaman aşımı olduğunun kabul edildiği” şeklindeki değerlendirme ve yeni gerekçe ile direnme kararı verilmiştir.

Mahkemenin ilk kararında yer almayan, Özel Dairenin denetiminden de geçmeyen, bozma ilamından esinlenerek yeni bir değerlendirmeye dayalı olarak verilen bu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

Kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir.

Bu nedenle, davalı Bureau Veritas vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

3- Özel Daire bozma ilamının (5), (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) numaralı bentlerinde yer alan ve mahkemenin kabul şekline göre yapılan bozma gerekçelerine gelince;

Her ne kadar bozma ilamının (5), (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) numaralı bentlerinde, mahkemenin kabul şekline göre, esasa ilişkin nedenlerle bozma gerekçeleri serdedilmiş ve Yerel mahkemece de anılan bozma nedenlerine karşı direnildiği belirtilmiş ise de; aynı ilamın (4) numaralı bendinde yer alan bozma gerekçesinin içeriğine göre, bu bozma gerekçesinden sonra açıkça “kabule göre” yapıldığı belirtilen bozma nedenleri, tamamen eleştiri niteliğinde bulunmaktadır.

Bu durum karşısında, bozmada işaret edilen bu tür eleştiri niteliğindeki bozma nedenleri gerçekte bozma kapsamında düşünülemeyeceğinden ve ortada gerçek bir bozma kararı bulunmadığından, bu gerekçelere karşı direnilmesi de olanaklı değildir.

Açıklanan nedenle, Özel Daire bozma ilamından kabul biçimine yönelik olarak yapılan (5), (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) numaralı bentlerin ve aynı ilamın sonuç kısmındaki “…(5), (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kabul şekline göre kararın bu davalı yararına BOZULMASINA…” şeklindeki ifadelerin bozma metninden çıkarılmasına karar verilmiştir.

SONUÇ :  1- Davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA oyçokluğu ile,

2- Yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle, davalı Bureau Veritas vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, oybirliği ile,

3- Yukarıda (3) numaralı bentte gösterilen nedenlerle, Özel Daire bozma ilamının (5), (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) numaralı bentleri ile aynı ilamın sonuç kısmındaki “…(5), (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı Bureau Veritas vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kabul şekline göre kararın bu davalı yararına BOZULMASINA…” şeklindeki ifadelerin, bozma metninden çıkarılmasına oybirliğiyle,

15.06.2011 gününde karar verildi.

Scroll to Top