Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı hakkında tasfiye kararı verildiğini, tasfiye memuru olarak Namık Kemal Uyar atandığını, davalılar Y.Ö, Y.A ve O. A’nın davacı şirketin ortakları ve aynı zamanda şirketin yönetim kurulu üyesi olduğunu, tasfiye memurunun görevi gereği şirketin tasfiye işlemlerini yaparken şüphelilerin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları dönemlerde bazı iş ve eylemleri ile şirketi zarara uğrattıklarını tespit ettiğini, davacıya ait YATAŞ markası, davalılarca herhangi bir değer tespiti yaptırılmaksızın değerinin çok altında bir bedel karşılığında, davalıların ortağı oldukları Yataş A.Ş. ye devredildiğini, davacının bir kısım taşınmazları davalılarca değerlerinin çok altında bir bedel karşılığında, davalıların ortağı oldukları Yataş A.Ş.’ye devredildiğini, davacıya ait olan bazı markaların başvurusunun yapıldığı ancak süresi içerisinde müracaat edilmeyip, evrakları tamamlamayıp hakkın kaybolmasından sonra markaların Yataş Yatak ve Yorgan Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına tescil edilmiş olduğunu, davacı hesabından davalıların ortağı oldukları Öztaşkınlar Meşrubat A.Ş adlı şirkete borç para aktarıldığını, bu alacağın tahsili için davalılarca herhangi bir işlem yapılmadığını, davacının hesabından ortaklara usulsüz olarak paralar aktarılmış bu alacakların tahsili için herhangi bir işlem yapılmadığını ileri sürerek, YATAŞ markasının devir tarihi itibariyle gerçek değerinin tespit edilmesi ve yapılacak adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00TL’nin, bir kısım taşınmazların devir tarihi itibariyle gerçek değerinin tespit edilmesi ve yapılacak adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL’nin, markaların devir tarihi itibariyle gerçek değerinin tespit edilmesi ve yapılacak adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL’nin, davalıların ortağı oldukları Öztaşkınlar Meşrubat A.Ş. adlı şirkete aktarılan 4.063.167,18 TL nin adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL’nin, ortaklara usulsüz olarak aktarılan miktarın tespiti ile adatlandırma neticesinde ortaya çıkacak gerçek değer üzerinden ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, tasfiye memurunun huzurdaki davayı açmakta yetkisi olmadığını, yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davasını şirket, pay sahipleri ve şirket alacaklılarının açabileceğini, yönetim kurulu üyelerinin genel kurul kanalı ile ibra edilmesi halinde altı aylık hak düşürücü sürenin dolması akabinde yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davası açılamayacağını, tasfiye halindeki şirketin tasfiye memurluğunu üstlenmiş olan davacı tarafın elinde olan tüm belgelerde sabit olduğu üzere çeşitli yıllarda yapılan genel kurullarda yönetim kurulu üyelerinin ibralarına karar verilmiş olduğunu, dolayısıyla hak düşürücü süreler dolmuş olduğunu, yönetim kurulu üyelerine karşı hukuki sorumluluğun hükmedilebilmesi için zarar, kanuna aykırılık, kusur ve illiyet bağı koşullarının gerçekleşmiş olması gerekmekte olduğunu, huzurdaki dava bakımından ise söz konusu şartlar oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 553 üncü maddesi kapsamında şirketin uğradığı zararların davalılardan tahsilini talep ettiği, davacı şirkete Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/483 E. sayılı dosyasından verilen karar ile Namık Kemal Uyar tasfiye memuru olarak atandığı, 6102 sayılı Kanun’un 542 nci maddesinde tasfiye memurunun yetkileri arasında dava açma olmadığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un (4721 sayılı Kanun) 460 ile 462 nci maddesinin sekizinci fıkrası hükmü dikkate alındığında vasilik ve kayyımlığın kıyasen uygulanması gerektiği ve bu doğrultuda tasfiye memurunun mahkemeden yetki almadan dava açamayacağı gerekçesiyle dava açma ehliyeti yokluğu nedeni ile davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ve 115 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinin gerekçesinde 6102 sayılı Kanun’un 542 nci maddesinde tasfiye memurunun yetkileri arasında dava açma olmadığını, 4721 sayılı Kanun’un 460 ile 462 nci maddesinin sekizinci fıkrası dikkate alındığında vasilik ve kayyımlığın kıyasen uygulanması gerektiğinin ifade edildiğini, 4721 sayılı Kanun’un 462 nci maddesinin sekizinci fıkrasının kıyasen uygulanmadığını, anılan hükümde acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılmasının düzenlendiğini, İlk Derece Mahkemesinin tasfiye memurunun acele hallerde dava açma yetkisinin kabul edilip davaya devam edilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, 6102 sayılı Kanun’un 291 nci maddesi uyarınca tasfiye memurunun şirketin alacaklarını toplamak için gerektiğinde yargı yoluna başvurma yetkisine haiz olduğunu, 6102 sayılı Kanun’un 291 inci maddesi tasfiye memuruna şirketin alacaklarını toplamak için gerektiğinde yargı yoluna başvurmayı bir zorunluluk olarak yüklediğini, yargı yoluna başvuru sırasında mahkemeden izin alma şartı getirmediğini, tasfiye sonuna kadar şirket tüzel kişiliğinin korunduğunu, gerek şirkete karşı açılan davalarda ve gerekse şirketin açacağı davalarda şirketi tasfiye memuru temsil edeceğini, şirkete karşı açılan davalarda şirketi temsil konusunda tasfiye memurunun mahkemeden izin alma gerekliliği bulunmuyor ise şirket adına açılan davalarda da mahkemeden izin alma şartı bulunmadığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kaynağı yönetim kurulu üyesi ile ortaklık arasındaki akdin ihlali olduğu, kurul yasa ve ana sözleşmenin yüklediği görevlerin ihlali sonucunda ortaklığa zarar vermesi akdin ihlalini teşkil edeceği, zarar gören ortaklık olduğundan dava hakkı öncelikle ortaklığa ait olduğu, davacı olan tasfiye memurunun şirket yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açabileceği yönünde 6102 sayılı Kanun’da açıkça bir düzenlemenin bulunmadığı, tasfiye memurlarınca şirket genel kuruluna 6102 sayılı Kanun’un 535 inci maddesi uyarınca bu yönde bir çağrı yapılmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekilince, istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeler ve resen dikkate alınacak nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması istenmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, DAVACI ŞİRKET TASFİYE MEMURU TARAFINDAN ŞİRKET YÖNETİM KURULU ÜYELERİNE KARŞI AÇILMIŞ TAZMİNAT İSTEMİNE ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 6102 sayılı Kanun’un 535 inci ve 479 uncu maddesi maddesi.
3. Değerlendirme
1.6102 sayılı Kanun’un 535 inci maddesinin ikinci fıkrasında tasfiye işlerinin gerekleri olan hususlar hakkında karar vermek üzere genel kurulun tasfiye memuru tarafından toplantıya çağrılacağı düzenlenmiştir. Tasfiye memurunun şirket yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açabileceğine ilişkin 6102 sayılı Kanunda açık bir düzenleme yoksa da tasfiyenin yapılabilmesi için zorunlu olan şirketin aktif ve pasifine ilişkin işlemlerin tasfiye memurlarınca yapılabileceği şirketin tüm alacaklarının tahsilinin tasfiye memurunun görevleri arasında olması, aksi halin tasfiye memurunun sorumluluğunu doğurabileceği nazara alındığında davanın da davalı yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin olması ve zararın da tasfiye halindeki şirkete ilişkin olduğu ve davacının da tasfiye halindeki anonim şirket olduğu gözetilerek tasfiye halindeki davacı şirketi temsilen tasfiye memurunun sorumluluk davası açabilmesi mümkündür. Ancak 6102 SAYILI KANUN’UN 479 UNCU MADDESİNİN 3 ÜNCÜ FIKRASININ (C) BENDİNDEKİ DÜZENLEME KARŞISINDA ANONİM ŞİRKET YÖNETİCİLERİ HAKKINDA SORUMLULUK DAVASI AÇILABİLMESİ İÇİN ŞİRKET GENEL KURULUNDAN KARAR ALINMASI GEREKLİDİR.
2.Somut olayda, davalı yöneticiler aleyhine tazminat davası açılması yönünde alınmış bir karar bulunmamaktadır. Böyle bir kararın varlığı yargılama sırasında tamamlanabilir bir dava şartı olup, Mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir.
3.Bu durum karşısında başlangıçta şirket genel kurulundan dava açılması yönünde bir karar alınmadan dava açılması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddi gerekmeyip anılan eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa 6100 sayılı Kanun’un 54 üncü maddesi uyarınca uygun süre verilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, 01.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
(Y. 11. HD. 1.6.2023 tarih ve 2022/230 E., 2023/3449 K.)