BAYİLİK SÖZLEŞMESİNİN HAKLI NEDENLE FESHEDİLİP EDİLMEDİĞİ İLE SÖZLEŞMEYE AYKIRI DAVRANMAK SURETİYLE HAKSIZ REKABETTE BULUNULUP BULUNULMADIĞI VE TAZMİNAT TALEBİ. (08.06.2023)

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı üretici arasında 31.05.2013 tarihli ve beş yıl süreli bayilik sözleşmesinin akdedildiğini, müvekkili şirketin davalı şirket tarafından üretimi yapılan ,ürettirilen  ve ithal edilen sözleşme konusu ürünler bazında münhasır olarak Marmara Bölge Bayiliğini üstlendiğini, davalının sözleşmenin akdinden sonra müvekkiline taahhüt ettiği indirimleri yapmadığını, ve sonrasında ise müvekkilinin inhisari bölgesine müvekkiline verdiğinin daha altında fiyatlarla satışa başladığını, davalı firmanın müvekkilinin inhisari bölgesine doğrudan ve düşük fiyatlı satışlar nedeniyle müvekkilinin müşteri portföyünde bulunan kişi ve kuruluşlar ile ilişkilerinin bozulduğunu, yüksek fiyatttan satış yaptığı gerekçesiyle hem müşterilerini hem de müşterilerinin güvenini kaybettiğini oysa müvekkilinin davalıdan aldığı fiyattan üzerine kâr koyarak satış yapmak zorunda olduğunu müvekkilinin sözleşmeyi haklı olarak fesh etmek zorunda kaldığını, davalıya gönderilen ihtarname ile bayilik sözleşmesinin fesh edilerek davalının sebep olduğu zararların giderilmesinin talep edildiğini davalı tarafından cevabi olarak gönderilen ihtarnamede taraflar arasındaki akdi ilişkinin inkâr edildiğini, akdi ilişkinin inkârına rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan 35.796,69 TL alacak talebinde bulunulduğunu, müvekkilinin bu talep üzerine elinde kalan ürünleri davalıya iade ederek borcunu sıfırladığını, müvekkilinin zararının tazmini başta Borçlar Kanunu olmak üzere Ticaret Kanunu, Medeni Kanun ve diğer ilgili yasal mevzuattan kaynaklandığını, davalının haksız rekabeti ile müvekkili şirketin ticari itibarı ve piyasada kendisine duyulan güvenin yok olduğunu ileri sürerek müvekkilinin fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla 100.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde;  taraflar arasında imzalanmış bayilik sözleşmesi bulunmadığını, davacı tarafın müvekkili şirketin mal sattığı bir şirket olduğunu, onun haricinde  taraflar arasında tanımlanmış bir ticari ilişki bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.   

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile  davaya konu sözleşmenin iki tarafa borç yükleyen sözleşme olduğu ve davacının sözleşmeyi feshinde haklı olduğu, sözleşmeyi fesih halinde talep edilebilecek zararın menfi zarar olduğu, kâr mahrumiyetinin olumsuz zarar içerisinde değerlendirilemeyeceği, sözleşmede ayrıca hüküm bulunması halinde fesih durumunda müspet zararın talep edilebileceği, sözleşmede böyle bir hükmün olmadığı, menfi zararın,  şayet akit yapılmamış olsaydı, davacının uğramayacağı zararı kapsadığı ancak davacının 100.000,00 TL’lik talebinin dilekçe anlatımları itibariyle mahrum kalınan kara ilişkin olduğu, ayrıca menfi zararın ispatına yönelik herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığı dikkate alınarak 100.000,00 TL’lik maddi zarar isteminin reddine karar verilmesi gerektiği, manevi tazminat isteminin incelenmesinde ise, davalının, sözleşmenin ihlalinde kusuru olduğunun kabulü halinde dahi, sözleşmeye konu ürünleri münhasır yetkili dışında firmalara satış eyleminin, hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeyeceği dikkate alınarak şartları oluşmadığından manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili  istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının sözleşmeyi ihlali nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu maddi- manevi zararların bilirkişi marifetiyle tespiti sağlanarak kendisine teslimi gerekirken; bu kapsamda detaylı bir inceleme ve irdeleme yapılmadan hukuki nitelemede yanılarak koşullarının oluşmadığından bahisle davanın reddi yönünde hüküm tesis edilmiş olmasının kabulünün mümkün olmadığını, müvekkili ve davalı üretici şirket arasında akdedilen 31.05.2013 tarihli ve 5 yıl süreli Bayilik Sözleşmesi ile müvekkili şirket tarafından davalı şirket  tarafından üretimi yapılan, ürettirilen ve ithal edilen sözleşme konusu ürünler bazında,  münhasır olarak Marmara Bölge Bayiliğinin üstlenildiğini, davalı şirketin, sözleşmenin akdinden sonra müvekkiline taahhüt ettiği indirimleri yapmadığını ve sonrasında ise müvekkilinin inhisari bölgesine müvekkiline verdiğinin daha altında fiyatlar ile satışa başladığını, davalı firmanın müvekkilinin inhisari bölgesine doğrudan ve düşük fiyatlı satışlar nedeniyle müvekkilinin, müşteri portföyünde bulunan kişi ve kuruluşlar ile ilişkilerinin bozulduğunu; yüksek fiyattan satış yaptığı gerekçesi ile hem müşterilerini ve hem de müşterilerinin güvenini kaybettiğini, müvekkilinin zararının tazmini başta Borçlar Kanunu olmak üzere Ticaret Kanunu, Medeni Kanun ve diğer ilgili yasal mevzuattan kaynaklandığını, davalı tarafın müvekkiline karşı yaptığı bayilik bölgesine doğrudan ve düşük fiyatlı satışların haksız rekabet sayılacağının maruf ve meşhur bir vakıa olduğunu, davalı şirket sözleşmeye aykırı davranmış olup, davalının bu ihlali nedeniyle müvekkilinin zararı doğduğunu, Mahkemece müspet- menfi zarar ayrımına giderek hatalı değerlendirme neticesinde, ancak davacının 100.000,00TL’lik talebinin dilekçe anlatımları itibariyle mahrum kalınan kâra ilişkin olduğu, ayrıca menfi zararın ispatına yönelik her hangi bir bilgi veya belge sunulmadığından bahisle maddi zarar isteminin reddi yönündeki hükmün  kabulünün mümkün olmadığını, dava konusu olayda, davalı firma, müvekkilinin münhasır bölgesinde, müvekkiline verdikleri fiyatın altında doğrudan satış yaparak müvekkilini aşırı fiyat uygulayan satıcı konumuna getirdiğini, müvekkilinin, yaklaşık 20 yıldır büyük emeklerle kurduğu müşteri portföyünü davalı firmanın haksız davranışı ve uygulaması ile kaybetmiş olduğu gibi ticari itibarını, saygınlığını ve piyasada kendisine olan güveni de kaybettiğini, bu nedenle müvekkilinin maddi zararı olduğu gibi manevi zararının da tazmini gerektiğini, Mahkemece gerekli araştırma yapılmadan, bilirkişi raporuna sundukları  itirazlar doğrultusunda eksiklikler giderilmeden hukuki nitelemede yanılarak  karar verildiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile  Mahkemece  müspet zarar mahiyetindeki mahrum kalınan kazanç kaybına hükmedilmemesinin usul ve yasaya  uygun  olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, denkleştirme tazminatı yönünden yapılan değerlendirmede, davacının, davalının tanınmış marka değeri ve piyasadaki hakim konumu nedeniyle; davacının, kendi çabasıyla yeni müşteriler kazandığını, müşteri kitlesinin marka değeri nedeniyle değil, kendi pazarlama ve tanıtım faaliyetleriyle oluşturulduğunu kanıtlaması gerektiği, bu hususta dosyada somut deliller bulunmadığı, bu durumda denkleştirme tazminatına da hükmedilmeyeceği, manevi tazminat yönünden yapılan değerlendirmede; haksız rekabet 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 54 üncü maddesinde rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarak tanımlandığı, haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilen kurallar olduğu, 55 inci maddede haksız rekabet oluşturan başlıca haller belirtilmiş olup haksız rekabet hallerinin genel olarak belirtildiği, sınırlama getirilmediği, dürüstlük kuralına aykırı olarak ekonomik düzeni bozan, ekonomik düzenin aktörleri aleyhine sonuçlar doğuran hareket ve fiillerin haksız rekabet olarak görüldüğü, mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere, davalı tarafından satışa sunulan ürünler orjinal ürünler olup bu ürünlerin davalı tarafça satışa arz edilmesi yasaya aykırı olmadığı, davalı şirketin bu eylemi “akde  aykırılık” olup,  6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun)  49 uncu maddesinde yazılı  manevi tazminatın koşullarının bulunmadığı, Mahkemece manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. 

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshedilip edilmediği ile sözleşmeye aykırı davranmak suretiyle haksız rekabette bulunulup bulunulmadığı ve tazminat noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun)  31 inci maddesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 56/1-e maddesi, TBK’nun 126. maddesi.

3. Değerlendirme

 1. Dava, bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshinin tespiti, sözleşmenin feshi ve sözleşmeye aykırı davranmak suretiyle yapılan haksız rekabet nedenleriyle uğranılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince, davacının 100.000,00 TL’lik talebinin dilekçe anlatımları itibariyle mahrum kalınan kâra ilişkin olduğu, ayrıca menfi zararın ispatına yönelik herhangi bir bilgi veya belge sunulmadığı dikkate alınarak 100.000,00 TL’lik maddi zarar isteminin reddine karar verilmesi gerektiği, manevi tazminat isteminin incelenmesinde ise, davalının, sözleşmenin ihlalinde kusuru olduğunun kabulü halinde dahi, sözleşmeye konu ürünleri münhasır yetkili dışında firmalara satış eyleminin, hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeyeceği ve dolayısıyla şartları oluşmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş, kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davacının istediği tazminatın dava dilekçesi içeriğinden tam olarak anlaşılamamış olması nedeniyle ikili değerlendirme yapılması gerektiği, sözleşmenin feshi halinde menfi zararın istenebileceği, müspet zararın istenemeyeceği, aynı davada hem menfi zarar hem de müspet zararın talep edilemeyeceği, İlk Derece Mahkemesince müspet zarar mahiyetindeki mahrum kalınan kazanç kaybına hükmedilmemesinin usul ve yasaya  uygun  olduğu, davacının, kendi çabasıyla yeni müşteriler kazandığını, müşteri kitlesinin marka değeri nedeniyle değil, kendi pazarlama ve tanıtım faaliyetleriyle oluşturulduğunu kanıtlaması gerektiği bu hususta dosyada somut deliller bulunmadığı, bu durumda denkleştirme tazminatına da hükmedilmeyeceği, manevi tazminat yönünden yapılan değerlendirmede, İlk Derece Mahkemesinin gerekçesinde belirtildiği üzere, davalı tarafından satışa sunulan ürünler orjinal ürünler olup bu ürünlerin davalı tarafça satışa arz edilmesinin yasaya aykırı olmayıp davalı şirketin bu eylemi “akde  aykırılık” oluşturduğu ve dolayısıyla manevi tazminatın koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Somut olayda davacı, taraflar arasında akdedilen bayilik sözleşmesi ile münhasır olarak Marmara Bölge Bayiliğinin üstlenildiğini, davalı şirketin sözleşmenin akdinden sonra taahhüt edilen indirimleri yapmadığını,  müvekkilinin inhisari bölgesine müvekkiline verdiğinin daha altında fiyatlar ile satışa başladığını, inhisari bölgesine doğrudan ve düşük fiyatlı satışalar nedeniyle müvekkilinin müşteri portföyünde bulunan kişi ve kuruluşlarla ilişkilerinin bozulduğunu, davalının haksız rekabeti nedeni ile zarara uğradığını ileri sürerek sözleşmenin feshi ve haksız rekabetten kaynaklanan zararlarının tazminini istemiştir. Davalı ise akdi ilişkiyi inkâr ederek davanın reddini savunmuştur.

Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin davacı yanca haklı olarak fesh edildiği İlk Derece Mahkemesinin ve Bölge Adliye Mahkemesinin kararı ile sabit hale gelmiştir. Bu durumda davacının haklı fesih nedeniyle tazminat kalemlerinin 6100 sayılı Kanun’un 31 inci maddesi uyarınca dava dilekçesi açıklattırılarak zararlarının hangi kalemlerden oluştuğu açıklattırılıp bu konudaki delillerini sunması ve gerektiğinde uzman bilirkişiler aracılığı ticari defter ve belgelerin de incelenmek suretiyle ayrıca davacının sözleşmeye aykırılık nedeniyle davalının satmış olduğu maldan dolayı da yoksun kaldığı kârın da belirlenerek sözleşmenin haksız fesih ile haksız rekabet nedeniyle tüm zararlarının bilirkişi aracılığıyla tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde maddi tazminat talebinin reddine  karar verilmesi doğru olmamıştır.

 2.Davacının manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, 6102 sayılı Kanun’un 56 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi “haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimsenin, 6098 sayılı Kanun’un 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini talep etme hakkına sahip olduğu” hükmünü haiz olup anılan düzenleme uyarınca haksız rekabet nedeniyle zarara uğrayan taraf, 6098 sayılı Kanun’un 58 inci maddesinde belirtilen  şartların varlığını ispatlaması halinde manevi tazminat talep edebilecektir. Mahkemece her ne kadar davalının orjinal ürün sattığından bahisle manevi tazminat talebi reddedilmiş ise de haksız rekabet olgusu davalının orjinal mal satmasına dayandırılmamış haksız rekabet nedenleriyle davacının uğradığı manevi zarar olarak istenmiştir. Bu istem yukarıda belirtilen yasa hükmü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir istemdir. O halde davacının manevi tazminat isteminin de başka bir gerekçe ile reddi doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2.  İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,08.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. 

(Y.11 HD. 08.06.2023 tarih 2021/6113 E. 2023/3634 K.)

Scroll to Top