Bu Yargıtay kararında, arabuluculuk anlaşma belgesinin hukuki geçerliliği ve iptaliyle ilgili bir dava ele alınmaktadır. Karar, 9. Hukuk Dairesi tarafından verilmiştir ve olayın esasını, iş akdinin sona ermesinin ardından taraflar arasında yapılan arabuluculuk sürecinin usulüne uygun yürütülüp yürütülmediği ve buna bağlı olarak arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerli olup olmadığı oluşturmaktadır.
Kararın Özeti:
- Olay:
- Davacı, işten çıkarılırken zorla arabuluculuk anlaşma belgesi imzalatıldığını ve belgelerin içerik ve sonucunu bilmediğini iddia etmiştir.
- Davalı ise arabuluculuk sürecinin tarafların rızasına dayalı olarak yürütüldüğünü ve anlaşma belgesinin hukuka uygun şekilde düzenlendiğini savunmuştur.
- Mahkeme Aşamaları:
- İlk Derece Mahkemesi, davacının iddialarını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
- Bölge Adliye Mahkemesi, davacının istinaf başvurusunu kabul ederek İlk Derece Mahkemesi kararını kaldırmış ve davanın kabulüne karar vermiştir.
- Ancak Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kararının dosya kapsamına uygun olmadığını belirtmiştir.
- Yargıtay’ın İncelemesi:
- Yargıtay, arabuluculuk anlaşma belgesinin bir borçlar hukuku sözleşmesi olarak değerlendirilebileceğini ve bunun geçerliliği için belirli koşulların yerine getirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
- Anlaşma belgesinin iptali için arabuluculuk sürecinin usulüne uygun yürütülmemiş olması veya irade fesadı (örneğin, aldatma, aşırı yararlanma) gibi sebeplerin kanıtlanması gerektiği ifade edilmiştir.
- Davacının arabuluculuk sürecinin usulüne uygun yürütülmediği iddiasını yeterince kanıtlayamadığı sonucuna varılarak, davanın reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
- Karşı Oy Gerekçesi:
- Karşı oyda, arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali talebiyle açılan davanın, esasen bir tespit davası niteliğinde olduğu ve davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı belirtilmiştir.
- Tespit davalarında hukuki yarar bulunması gerektiği vurgulanmış ve davacının, anlaşma belgesinin geçersizliğinin tespiti talebinin, alacak veya işe iade davasında ön sorun olarak incelenebileceği için ayrı bir tespit davasına ihtiyaç bulunmadığı savunulmuştur.
Analiz:
- Yargıtay’ın Esas Değerlendirmesi: Yargıtay, arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerliliğini irade fesadı veya usul eksiklikleri çerçevesinde incelemiştir. Arabuluculuk anlaşması bir borçlar hukuku sözleşmesi olarak değerlendirildiğinden, geçerlilik şartlarının yerine getirilip getirilmediği dikkatle ele alınmıştır. Davacının iradesinin fesada uğratıldığına dair yeterli delil sunamaması, Yargıtay’ın davanın reddi yönünde karar vermesine yol açmıştır.
- Karşı Oyun Gerekçeleri: Karşı oy, davanın niteliğini tartışmakta ve davacının anlaşma belgesinin iptali talebiyle açtığı davanın bir tespit davası olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Tespit davalarında hukuki yararın varlığı zorunludur; burada davacının anlaşmanın iptali için açtığı davada hukuki yararının olmadığını, çünkü anlaşmanın geçersizliğinin bir alacak veya işe iade davasında ön sorun olarak ele alınabileceğini belirtmiştir.
- Sonuç ve Yorum: Bu karar, arabuluculuk anlaşma belgelerinin geçerlilik koşulları ve iptal süreçleri hakkında önemli bir içtihat oluşturmaktadır. Karşı oy, davaların türlerinin hukuki yarar açısından değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamakta ve tespit davalarının ne zaman açılabileceği konusunda yol gösterici bir yaklaşım sunmaktadır.
Y A R G I T A Y İ L Â M I
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, arabuluculuk sürecinin usulüne uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğine ve buna göre dava şartı olan arabuluculuk tutanağının iptalinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
10. Dairemizin arabuluculuk anlaşma belgesinin hukuki niteliği ve geçersizliği iddialarına yönelik ilke ve esasların ortaya konulduğu 31.10.2022 tarihli ve 2022/11077 Esas, 2022/13780 Karar sayılı ilâmının ilgili kısımları şu şekildedir:
1. Arabuluculuk süreci sonunda düzenlenen anlaşma belgesi maddi hukuka ilişkin bir borçlar hukuku sözleşmesidir (Asiye Şahin Emir, Büşra Kazmaz Tepe, “ İş Uyuşmazlıklarına İlişkin İbra Hükmü İçeren Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin Arabuluculuğa Elverişlilik Bakımından Değerlendirilmesi”, Çalışma ve Toplum, 2018/3, s.1497; Emel Badur, “Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin Borçlar Hukuku Açısından Değerlendirilmesi”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Y.9, S.11, Aralık 2021, s.66-67; Mine Akkan, “Arabuluculuk Faaliyeti Sonucunda Anlaşılan Hususlarda Dava Açma Yasağı ve Sonuçları”, DEÜHFD, C.20, S.2, s.16). Söz konusu belgede taraflar dışındaki bir üçüncü kişinin imzasının bulunması ve hatta bu belgenin mahkemece şerh verilebilir nitelikte olması, belgenin maddi hukuk sözleşmesi olma özelliğini ortadan kaldırmaz. Tarafların ehliyeti, sözleşmenin konusunun emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, genel ahlâka, kişilik haklarına aykırı olmaması, irade beyanlarının sağlıklı olması gibi diğer tüm sözleşmeler bakımından aranan geçerlilik şartlarının, arabuluculuk sonunda düzenlenen anlaşma belgesi bakımından da aranması, bu durumun bir sonucudur (Melis Taşpolat Tuğsavul, “Arabuluculuk Faaliyeti Sonunda Varılan Anlaşmanın Hukuki Niteliği”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2019/1, 344).
2. Öğretide de arabuluculuk anlaşma belgesi, arabuluculuk faaliyeti sonucunda uyuşmazlığın taraflarınca varılan anlaşmanın yazılı hâle getirildiği ve taraflar (yasal veya iradi temsilcileri) ve arabulucu tarafından imzalanmakla tamamlanan bir sözleşme olarak tanımlanmaktadır.
3. Borçlar hukuku sözleşmesi olan arabuluculuk anlaşma belgesinde bulunması gereken esaslı unsurlardan ilki, bu anlaşmaya arabuluculuk faaliyeti sonucunda ulaşılmış olmasıdır (Badur, s.59). Tarafların kendi aralarında gerçekleşen bir müzakere veya görüşme sonucunda anlaşmaya varılması üzerine anlaşma belgesinin arabulucu tarafından imzalanması hâlinde kanuna uygun bir arabuluculuk faaliyetinden söz edilemez. Keza arabuluculuk faaliyeti sürecin başından sonuna kadar bizzat arabulucu tarafından yürütülmelidir. Anlaşmanın arabuluculuk faaliyeti sonucunda gerçekleşmiş olması, tek bir aşamayı değil arabulucuya başvuru ve arabulucunun seçiminden faaliyetin sona ermesine kadarki tüm süreci ifade eder. Arabuluculuk faaliyetinin kanuna uygunluğu, sürecin tamamında mevcut olmalıdır. Kanuna uygun biçimde yürütülen arabuluculuk faaliyetinin sonucunda düzenlenen anlaşma belgesinin varlığı hâlinde ilk koşul gerçekleşmiş kabul edilmelidir. İşçinin arabuluculuk faaliyetinin hiç gerçekleşmediği veya usulüne uygun olarak gerçekleştirilmediği yönündeki iddiası, bu ilke ve esaslar ile birlikte somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle araştırılmalıdır. Arabuluculuk faaliyetinin kanuna uygun olarak yürütülmediği sonucuna varıldığı takdirde arabuluculuk faaliyeti sonucunda gerçekleşen bir anlaşmadan söz edilemez. Bu hâlde anlaşma belgesinin iptaline karar verilmelidir.
4. Arabuluculuk faaliyeti sonucunda düzenlenen anlaşma belgesinin ikinci esaslı unsuru tarafların anlaşmasıdır. 6325 sayılı Kanun’un 18 inci maddesinin birinci fıkrasına göre arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır. Kanun’un 17 nci maddesinin ikinci fıkrasında ise arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığının bir tutanak ile belgelendirileceği ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi arabuluculuğun sonuçlandığını ve ne şekilde sonuçlandığını gösteren bu son tutanak, arabulucu tarafından tutulması zorunlu olan bir belgedir. Anlaşma ile sonuçlanan bir arabuluculuk faaliyetinde arabulucunun anlaşmaya dair son tutanağı düzenlemesi ve imzalaması zorunlu ise de anlaşma belgesinin düzenlenmesi zorunlu değildir.
5. Anlaşma belgesinin düzenlenmemesi hâlinde, son tutanakta anlaşmanın kapsamına yer verilebilir. Her halükârdâ tarafların hangi konularda, hangi ölçüde ve koşulda anlaştıklarının anlaşma belgesinden veya son tutanaktan tespit edilebilmesi gerekir. Aksi takdirde 6325 sayılı Kanun’un 18 inci maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanabilir olması mümkün değildir. Söz konusu hükümde, kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı hâller hariç, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge olduğu ifade edilmektedir. Aynı maddenin beşinci fıkrasında arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı vurgulanmıştır. Her iki düzenleme, arabuluculuk faaliyeti sonucunda varılan anlaşmanın asgari unsurlarının tespit edilebilir olmasını zorunlu kılmaktadır. 6325 sayılı Kanun’un 18 inci maddesinin gerekçesinde de “…arabulucu tarafından düzenlenecek ve taraflar ve varsa temsilcileri veya avukatları tarafından imzalanacak anlaşma tutanağında ‘anlaşılan hususların’ net bir şekilde ortaya konulmasında zorunluluk bulunmaktadır.” denilerek anlaşmanın açık ve net olması gerekliliği vurgulanmıştır. Meseleyi bir örnekle açıklamak gerekirse anlaşma belgesinde veya son tutanakta “tarafların kıdem tazminatı ile ihbar tazminatı konusunda anlaştıkları” hususuna yer verilmesi yeterli değildir. Bu ifadeden anlaşmanın konusu tespit edilebilmekte ise de tarafların edimleri belirlenememektedir. Bu örnekte tarafların kıdem ve ihbar tazminatının ödenmesi konusunda mı, yoksa ödenmeyeceği konusunda mı veya bir başka alacakla takası konusunda mı anlaştıkları belirsizdir. Anlaşılan hususlarda dava açılamayacağına yönelik kural mahkemeye erişim hakkını sınırlayıcı bir düzenlemedir. Bu bakımdan söz konusu kural dar yorumlanmalı ve anlaşma belgesinden, üzerinde anlaşılan hususların açık ve net bir şekilde belirlenememesi hâlinde, arabuluculuk faaliyetinin anlaşma ile sona ermediği kabul edilmelidir.
6. Belirtmek gerekir ki maddi hukuk sözleşmesi olan arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerliliği için uyuşmazlığın taraflarının uyuşmazlığın çözümüne dair karşılıklı ve birbirlerine uygun irade beyanlarının buluşması ve bu anlaşmayı yazılı bir hâle getirme yönündeki karşılıklı istekleri gerekir. Şüphesiz karşılıklı irade beyanlarının uyuşmazlığın tamamını kapsaması zorunlu değildir (Badur, s.59). Kıdem tazminatı ve ihbar tazminatının uyuşmazlık konusu olduğu bir durumda, sadece kıdem tazminatının konu edildiği bir anlaşma belgesi düzenlenebilir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda elde edilen ilam niteliğindeki anlaşma belgesi maddi anlamda kesin hüküm olmadığından, tarafların kesin hükümsüzlük, aşırı yararlanma, yanılma, aldatma, korkutma, sahtelik iddiası gibi hâllerde anlaşma belgesinin geçersizliğini ileri sürmesi mümkündür (Akkan, s.22-23). İrade fesadı iddiasıyla arabuluculuk anlaşma belgesinin iptalinin talep edilmesi hâlinde, yanılma ve aldatmanın öğrenildiği, korkutmanın ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl içinde iptal iradesinin ileri sürülmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.
…”
3. Değerlendirme
1.Davacı; davacı işveren tarafından işten çıkarılırken ibraname yerine geçecek şekilde zorla arabuluculuk tutanağı imzalatıldığını, davacının arabuluculuk sürecinin ve imzaladığı belgelerin ne olduğunu ve sonucunu bilmediğini, davalıların davacının bilgisizliğinden aşırı yararlanma sağladığını, davacının 18.05.2022 tarihinde Ankara’ya gelip davalı yetkilileriyle görüştüğü bir anda arabuluculuk başvurusunda bulunmaya karar vererek aynı gün davalıyı müzakere yapmaya ve anlaşma tutanaklarını imzalamaya ikna etmesinin ve davacının seçtiği arabulucunun tesadüfen işverenle sürekli iş ilişkisi bulunan arabulucu olmasının hayatın olağan akışın aykırı olduğunu, aynı gün birden çok işçi ile aynı arabulucu ile anlaşma sağlandığını, arabulucunun bu konuyu işçiye bildirmediğini ve bu durumu tutanağa geçirmeden sürece devam ettiğini, emsal dosyalarda yapılan hesaplamayla davacıya ödenen ücret arasında nispetsizlik ve aşırı yararlanma olduğunu, arabulucu başvuru evraklarıyla son tutanak arasında çelişki bulunduğunu, başvuruda işe iade talebi olmadığı hâlde son tutanağa geçirildiğini, A.D. ve D.M.C’nin tutanaklarda yer aldığını ancak UYAP ile oluşturulan elektronik ortama taraf olarak eklenmediğini, işe iade konusunda tutanağın şeklen usule uygun olmadığından anlaşmama sonucunu doğurduğunu ileri sürmüş; davalı ise arabuluculuk anlaşma belgesinin tarafsız bir arabulucu önünde ve tarafların özgür iradeleri neticesinde düzenlenerek imza altına alınmış olduğunu, taraflar arasında imzalanan arabulucu belirleme tutanağı ile uyuşmazlığın dava şartı arabuluculuk yoluyla çözümlenmesi için arabulucunun seçildiğini, arabulucu anlaşma belgesine ibraname görünümü kazandırılmaya çalışıldığı ve bu hâliyle de mevzuata uygun bir ibranamenin bulunmadığı yönündeki iddiaların yerinde olmadığını savunmuştur.
2. İlk Derece Mahkemesince; taraflar arasında usulüne uygun bir arabuluculuk görüşmesi yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince; dava şartı arabuluculuk tutanağında edimlerin belirtilmemiş olması, 18.05.2021 günü davacının yaptığı arabuluculuk görüşmesinin aynı gün işverene ulaşıp alacakların tartışılarak yine aynı gün anlaşma ile sonuçlandırılması ve birçok işçinin işverene karşı aynı arabulucuya yönlendirilmesi, ayrıca arabuluculuk tutanağının özellikle aşırı yararlanma olup olmadığını imkânsız kılacak şekilde tutanağa bağlanması sebepleriyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
3. Dosya kapsamındaki mevcut delil durumuna göre yapılan değerlendirmede; taraflar arasındaki arabuluculuk görüşmelerinin davacının iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapıldığı, davacının ikamet ettiği şehirden davalının Şirket merkezine gelerek alacakları konusunda görüşmeler yaptığı, varılan mutabakat neticesinde davacı tarafından adliyeye gidilerek arabuluculuk bürosuna müracaat edildiği ve arabulucu tarafından gerekli bilgilendirmelerin kendisine yapılmasından sonra yapılan görüşmeler neticesinde tarafların anlaştığı ve dava şartı arabuluculuk son tutanağının tutulduğu anlaşılmaktadır.
4. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıklarının davacının arabuluculuk görüşmelerinin yapıldığı sırada yanında olmadıkları, bilgiye ve görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
5. İlgili Hukuk bölümünün (10) numaralı paragrafında yer verilen Dairemizin 31.10.2022 tarihli ve 2022/11077 Esas, 2022/13780 Karar sayılı ilâmında belirtilen ilkeler kapsamında dosya içindeki dava şartı arabuluculuk anlaşma belgesi içeriği incelendiğinde; davacının iş sözleşmesini kendisinin fesh etmesi nedeniyle ihbar tazminatı talebi olmadığı yine yıllık izinlerini kullanmış olması nedeniyle yıllık izin alacağının olmadığı konusunda uzlaştıkları bunun dışında kıdem tazminatı ile ücret, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ve asgari geçim indirimi alacağına istinaden de belgede yer alan miktar üzerinden anlaştıkları görülmektedir.
6. 6325 sayılı Kanun’da başka bir usul kararlaştırılmadıkça arabulucu ya da arabulucuların taraflarca kararlaştırılabileceği düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi Kanun uyarınca arabulucunun taraflarca kararlaştırılması mümkün olup arabulucu belirleme tutanağı ile belirlenmesinde Kanun’a aykırılık bulunmamaktadır. Yine Kanun’da arabulucunun aynı işverene karşı tek arabuluculuk görüşmesi yapabileceğine yönelik sınırlayıcı bir düzenleme de bulunmamaktadır. Somut olayda davacının arabulucuya kendisinin başvurduğu ve taraflarca arabulucu belirleme tutanağı ile arabulucunun ortak irade ile seçildiği, arabuluculuk faaliyeti sırasında arabulucu tarafından iş sözleşmesinin sona ermesi ve hakları konusunda bilgilendirildiği hususları; dosya içinde bulunan arabuluculuk ilk oturum açılış tutanağı, anlaşma tutanağı ve son anlaşma tutanağından anlaşılmaktadır. Bu durumun aksi davacı tarafından usulüne uygun olarak ispat edilemediği gibi iradenin fesada uğratıldığı da ispat edilememiştir.
7. Bu açıklamalara göre davacının, arabuluculuk anlaşma belgesinin arabuluculuk faaliyetinin usulüne uygun olarak yürütülmemesi sebebiyle geçersiz olduğu yönündeki iddiasını ispat edemediği açık olup ispatlanamayan davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalıdır.
18.12.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Y . 9. HD 18.12.2023 TARİH 2023/14712 E. 2023/19753 K.)
K A R Ş I O Y
Somut olayda arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali istemi ile dava açılmıştır. İlk Derece Mahkemesince irade sakatlığı iddiasının kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; kararın istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü ortadan kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ülkemizde bireysel hukuk uyuşmazlıklarında alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak arabuluculuk, ilk defa 07.06.2012 tarihli ve 6325 sayılı Kanun ile kabul edilmiştir. Daha sonra başta 12.10.2017 tarihli ve 7036 sayılı Kanun olmak üzere bazı kanunlarla dava şartı arabuluculuk ihdas edilmiştir. 7036 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinde arabuluculuk, “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalar” bakımından dava şartı olarak düzenlenmiştir.
6325 sayılı Kanun’un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasında “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması halinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.” hükmü yer almakta ise de anlaşma belgesi maddi anlamda bir borçlar hukuku sözleşmesidir. Dairemizce temyiz incelemesi yapılan bir kısım dosyalarda, bu sözleşmenin irade sakatlığı ya da arabuluculuk faaliyetine ilişkin sürecin usule uygun yapılmadığı iddiasıyla geçersizliği ileri sürülerek alacak davası açılabileceği kabul edilmiştir (9. Hukuk Dairesinin 05.12.2022 tarihli ve 2021/14055 Esas, 2022/15998 Karar; 23.12.2022 tarihli ve 2022/16466 Esas, 2023/126 Karar; 17.10.2022 tarihli ve 2022/8404 Esas, 2022/12594 Karar; 15.06.2022 tarihli ve 2022/6918 Esas, 2022/7792 Karar sayılı kararları). Öğretide de Kanun’daki “dava açılamaz” ifadesinin mutlak bir yasak olmadığı ve anlaşma belgesinin irade fesadı, sahtelik gibi nedenlerle geçersizliğinin ileri sürülebileceği kabul edilmektedir (Ömer Ekmekçi, Muhammet Özekes, Murat Atalı, Vural Seven, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, İstanbul, İkinci Baskı, Kasım 2019, s. 263, 266; Süha Tanrıver, Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Arabuluculuk, Ankara, 2020, s.124; Mine Akkan, “Arabuluculuk Faaliyeti Sonucunda Anlaşılan Hususlarda Dava Açma Yasağı ve Sonuçları”, DEÜHFD, C.20, S.2, s.3, 22; Hasan Kayırgan, “İş Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Anlaşma Tutanaklarının İrade Fesadı Bağlamında Değerlendirilmesi, Arabuluculuğun Geleceği Sempozyumu, 14 Kasım 2020, s. 69-70; Yusuf Yiğit/M. Can Özkır, “İş Hukuku Açısından Dava Şartı (Zorunlu) Arabuluculuk Uygulamasına Başvurunun Hukuki Sonuçları”, Uluslararası Bilimlerde Yenilikçi Yaklaşımlar Dergisi, 2020, V. 4(3), s.86; Emel Badur, “Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin Borçlar Hukuku Açısından Değerlendirilmesi”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Y.9, S.11, Aralık 2021, s.70). Bu kabul ve uygulama karşısında “arabuluculuk tutanağı iptal edilmedikçe alacak davası açılamaz” şeklindeki görüşten hareketle anlaşma belgesinin/tutanağın geçersizliğinin tespiti için ayrı bir dava açma zorunluluğundan söz edilemez.
Yukarıda belirtildiği üzere arabuluculuk sistemi içinde yapılan anlaşma niteliği itibarıyla bir sözleşmedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27 nci maddesinde kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğu öngörülmüştür. Aynı Kanun’un 28 inci maddesinde aşırı yararlanma, 30 ve devamı maddelerinde ise irade sakatlığı nedeniyle taraflardan birinin sözleşmeye bağlı olmadığını ileri sürerek iptal davası açabileceği düzenlenmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 106 ncı maddesine göre bir hakkın yahut hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesine yönelik açılan davalara tespit davası denir. Örneğin, bir malın mülkiyetinin kime ait olduğu veya taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin bulunup bulunmadığı tespit davasının konusunu oluşturur. Tespit davaları bir hukuki ilişkinin varlığının tespitine yönelik açılan davalar (müspet) ve bir hukuki ilişkinin bulunmadığının tespitine yönelik açılan davalar (menfi) olmak üzere iki türlüdür (Bkz. Hakan Pekcanıtez, Pekcanıtez Usûl Hukuku, İstanbul, On beşinci baskı, 2017, 975 vd.).
6100 sayılı Kanun’un 106 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre, kanunda belirtilen durumlar dışında tespit davası açan davacı, dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğunu açıkça ortaya koymak zorundadır. Bu nedenle diğer davalarda aranan hukuki yarar yanında tespit davası açan davacının, kendisi için söz konusu olan tehlike veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın ancak tespit davası ile giderilebileceğini ispat etmesi gerekir. Şayet davacı, kendisini tehdit eden tehlikenin tespit davası ile giderilebileceğini ispat ederse hukuki yararının varlığından söz edilebilir. Tespit davası ile elde edilecek hukuki koruma başka bir yolla veya başka bir davayla sağlanabiliyorsa bu konuda tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmamaktadır. Bir dava içerisinde iddia veya savunma olarak ileri sürülebilecek hususlar da tespit davasının konusu olamaz (Pekcanıtez, s. 976-977).
Arabuluculuk anlaşma belgesinin iptaline yönelik dava niteliği itibarıyla bir tespit davasıdır. Bu dava ile borçlar hukuku sözleşmesi niteliğindeki anlaşmanın geçersizliğinin tespiti istenmektedir. Her tespit davasında olduğu gibi burada da davacı söz konusu davayı açmakta güncel hukuki yararının varlığını ortaya koymak durumundadır.
Anlaşma belgesinin iptaline ilişkin bu dava ile sözleşmenin geçersizliğinin tespitine karar verildiğinde davacının doğrudan alacağına kavuşması ya da işe iadesinin gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır. Başka bir anlatımla, tespit kararına rağmen davacının alacağını elde edebilmesi veya işe iadesinin sağlanması için ayrı bir alacak ya da işe iade davasını açması gerekecektir. Yukarıda belirtildiği üzere anlaşma belgesinin geçersizliğinin tespiti alacak ya da işe iade davasında ön sorun olarak incelenebildiğine göre tespit davası ile elde edilecek hukuki korumanın başka bir yol veya dava ile sağlanabildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda davacının anlaşma belgesinin iptali istemiyle ayrı bir dava açmasında güncel hukuki yararının varlığından söz edilemez. Davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın kabul edilmesinin hatalı olduğu ve kararın bu gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ile sayın çoğunluğun esas bakımından bozma gerekçesine katılamıyorum.
Başka
Doç. Dr. Seracettin GÖKTAŞ